bir park gezintisi

  1. 1
    elimde iki kitap; birisi tatar çölü diğeri kazanan yalnızdır. kazanan yalnızdır'ı henüz bitirmişim kütüphanenin okuma salonunda, o biterse diye yanıma aldığım ikinci kitaba da başlamış durumdayım. lakin canım çok sıkkın artık açık havaya çıkmalıyım. üç buçuk saattir aynı koltukta oturmaktayım sadece iki sigara içtim sabahtan beri. açık havaya çıkmalıyım. milli kütüphanenin karşısındaki park bu öğle saatlerinde sakin olur, ağaçların gölgeleri ferahlık verir yüreğime ve sigara da içebilirim kitap okurken böylece. hızlıca çıkıyorum altınay sernikli okuma salonu'ndan. yanıma alacak çok şeyim yok zaten. bir kalem, iki kitap. kalemi kitaplardan birinin kapağına geçiriyorum. turnikelerden hızlıca çıkmış olmalıyım ki epey bir ses çıktı... sigara paketime gidiyor elim, kapıya varmadan çıkarıyorum sigara ve çakmağımı, dışarıya attığım ilk adımda da yakıoyrum sigaramı. gök mavi, bulutlar beyaz, gönlüm ise hüzün karası. arnavut kaldırımlı yolunu iniyorum kütüphanenin, yola çıkıyorum. kaldırımda güneş acımasızlaştı iyice. yaktıkça yakıyor tenimi. sıcak, hem de çok. ama tek ihtiyacım bir banka oturup düşünmek, bir de temiz hava solumamak, üst üste sigaralar yakmak... belki zihnim durulursa kitap da okurum. kazanan yalnızdır, henüz bitirdiğim kitap. elime yük oluyor. nasıl olsa okudum onu, bir duvar kenarına koyuyorum. işime yaramayacak artık. isteyen alsın okusun. kimse almazsa da umurumda değil açıkçası. güzel kitaptı, sonu da enteresandı. normal bir günde bunu asla yapmazdım. bir kitapçı kitaplarını ömrünün sonuna kadar saklar, düzenli bir kütüphanesi olur. normal bir günde olsaydık eve döner ve kitaplığımdaki yerine özenle yerleştirirdim kitabı, sonra da listeye kaydeder, kitap hakkında düşmem gereken notları düşerdim. ne yazık ki normal bir günde değildik. gerçi her zamanki gibi hüzünlüydüm. ama çok daha fazlası vardı içimde ve çevremde. normal bir günde olsaydık hüznüme garip bir neşe eşlik ederdi. yüzlerce kitaptan sonra hala eksiksiz duyduğum o kitap sonrası öforiyi yaşardım. zafer kazanmış edasıyla kitap üstünde düşünürdüm, vurucu sondan etkilenirdim, hoş ve kıvamlı bir coşku yaşardım. hayır normal bir günde değildik. parka geldim. park sessiz ve ıssız... güvenlik görevlisi, ben, ve bir başka sigara bağımlısı. belli, o da benim gibi üst üste yakacak sigaralarını. nasıl da hırsla içiyor sigarayı. yüzüne bakıyorum. bu adam sigarayı sevmiyor, zaten kim gerçekten sevdiğini öne sürebilir ki... bu adam sigarayı sevmiyor ve şu noktada benimle benzeşiyor; sigarayı sevdiği için değil hayatı sevmediği için sigara içiyor. nasıl da buruşturuyor suratını... sigarası sona yaklaştı. birkaç bank ötesine oturuyorum. kitaplarımı hemen yanıma koydum. oturur oturmaz bir sigara daha yakıyorum. çakmak biraz tökezledi. beş altı kere denemek zorunda kaldım ama sigara yandı ve bu açıdan mutluyum. öteki bankatki adam sigarasının dumanları arasında bambaşka bir diyara gitmiş belli... ama kim bilir neresi, kim bilir ne kadar uzaklıkta buralara. bir başkası geliyor şimdi. şık bir takım elbiseli. takım elbisesi... nasıl söylemeli... fazla kaliteli bu banklar için. o takımın parası parktaki demirbaşların toplam ederinden daha fazla olabilir belki... bir poşet çıkartıyor takım elbiseli. ayran çıkarttı, ve bir kutu. kutunun içinde börek. ilgimi çekiyor adam. takım elbiseli için şaşırtıcı bir öğle yemeği. uzaklara bakarak ayranı dikkatlice açıyor adam, ve böreği peçeteyle tutup yemeye başlıyor. bir rüzgar esti ve önümdeki ağaç (pespembe bir cemile) sallandı olduğu yerde. gidebilse gitmeyi yeğlerdi rüzgarın götürdüğü yere. sıkılmış olmalı hep aynı yerde çiçek açmaktan. çiçekler dökülüverdiler yere ama cemile yerli yerinde. bir başka sigara... yine zorlandı çakmağım sigaramı yakmakta... ama başardı sonunda. kitabıma dönmeye karar veriyorum, parkı ardımda bırakıp. çünkü saat ilerliyor ve o kitabı yarılamazsam gün sonunda suçlu hissedeceğim kendimi, zamanımı çöpe atmışım gibi. ayrıca zihnimin de artık susması gerekiyor. sevdiğimi düşünmeye başladım ki bu işlerin iyiye gitmeyeceğine ve hüznümün katlanacağına işaret etmekte. iç geçiriyorum, ve kitabımı açıyorum. zihnimin sesleri kesildi, tatar çölünün kıyısındaki kaleye gidiyorum ve teğmeni oynuyorum. merakla çöle bakıyor teğmen ve çölün ardındakileri merak ediyor.
    #145168 hüzün kitapçısı | 02/07/2013 22:29
     
  2. 2
    özet geçecek birini arıyorum.
    #145193 tutankamonunçükü | 02/07/2013 22:40
     
  3. 3
    @2 parka gidip kitap okumuş. kitabın yarısını anca bitirmiş cahil. bu arada sigara falan içmiş.
    #145194 elmanderullahbenlinus | 02/07/2013 22:41
     
  4. 4
    bu entariyi giyen yazar kör oldu...
    #145196 ruhastasi | 02/07/2013 22:41
     
  5. 5
    @3 nasıl da hüzünlendirdin beni bilemezsin. hani derin bir vadi düşün, onun içinden de akan bir ırmak. işte benim hüznümü de bu ırmak bil. şu an o ırmak taştı... saol kardeş. işte ben bunu seviyorum...
    #145202 hüzün kitapçısı | 02/07/2013 22:44
     
  6. 6
    @3 hasittir okudun mu lan?
    #145210 tutankamonunçükü | 02/07/2013 22:48
     
  7. 7
    @3 alışık böyle uzun entarilere ;) kusura bakma hüzünlü kitapçı ben küçükken kuru ekmeğin içine makarna koyup yerdim... güne ağzımda acı bir tatla başlardım geceki açlığın midemde saldığı sıvılardan dolayı... kahvaltı yapmaz sadece dişimi fırçalardım halı fırçasıyla... yoksulluğu da gördüm yani... durumlarımız çok kötüydü anlayacağın okuyamadık :(
    #145220 yunowimnogood | 02/07/2013 22:51
     
iv> iv> iv> >