şöyle kendimce bi şeyler yazıyorum okur musunuz
- 1beyler hikayemsi şeyler falan yazıyorum işte kafa dumanlıyken şimdi yükleyeyim de okumak isterseniz okursunuz
- 2yolla ayilmadan. icinde mikroskop olsun.
- 3Yaşamaktan korkup uzaklaşıyorum hayattan, gizleniyorum , saklanıyorum bir yerlere,hayatın kenarındayım ve kıyılarda köşelerde kalmış arkadaşlarım var onlarda benim gibi mi ,keşke ama onlar farklı? kendim gibi bir insana daha rastlamadım ve tamamen amaçsızlıktan kıyıda köşede kalmış insanlarla birlikteyim ama benim amacım farklı (daha doğrusu amacım var o da amaçsızlığım). Kıyıda köşede olmayı kendim seçiyorum, amaçsızlığım benim en büyük amacım belki de bilmiyorum... Konuşmaktan daha doğrusu insanlarla muhatap olmaktan nefret ediyorum ,çünkü gereksizce yaşayan insanların gereksiz sohbetlerine girmektense kıyıda köşede yaşayıp gereksizmişim gibi görünmek istiyorum ve ardından da kıyıda köşede ölmeyi tercih ederim? sadece yaşıyorum herkes gibi ?herkes gibi? görünmeye çalışıyorum ya da yaşıyormuş gibi yapıyorum amaçsızlığın ortasında ve kimsesiz? Yapmam gereken şeyler var fakat sürekli erteliyorum. Sadece zamanın geçmesiyle ilgileniyorum. Her gün her hafta her geçen saniye daha da mutlu olmaya çalışıyordum çünkü zaman geçiyordu öyleyken ;öyleymiş gibi davranırken;sadece zamanın geçmesiyle ilgilenirken fakat artık onu da yapamıyorum ve zamanı anlayamıyorum sanki duruyor, bir şekilde ilerlemesini engelleyen bir şey var sürekli akrep yelkovana bakıyor, yelkovan akrebe, ben ise onlara bakıyorum ve geçmiyor zaman. Bir süre sonra fark ediyorum; saniyeler ilerledikçe kolumdaki saatin annemin doğum günümde aldığı saat olduğunu; beş altı yıldır kolumda fakat hiç hediyeymiş gibi düşünmedim hep hor kullandım, sudan esirgemedim birkaç kez bozuldu tamir ettirdim, gittiğim yerlerde unuttum, ucuz olduğu için bileğimi kaşındırıyordu çoğu zaman ve çıkarmak zorunda kalıyordum,basit bir saatti işte, her zaman sadece bir saat olarak düşündüm. Peki ya şimdi neden böyle bir şey oldu. Neden saatime baktığımda saatten başka şeyleri de görüyorum,rengini bile hatırlayamazdım gözlerimi kapatıp düşününce şimdiyse ? Anladım şimdiye kadar sadece saate bakmak için kullandım ve artık zaman çok yavaş ilerliyor benim için, sanki durmuş gibi geliyor artık zaman, şimdi saate bakınca bunu anlıyorum? o yüzden akrep ve yelkovandan koptum. Saatin etrafındaki düğmelere bakıyorum, kordonunun desenine takılıyorum, bakıyorum fakat pek de bir özelliği yok saati gösteriyor sadece, daha ne olsun. Birkaç tane düğme var daha doğrusu bir ibre iki tane de sahteden düğme;hiç anlamadım neden koymuşlar o iki tane sahte düğmeyi, onlarca kez basmama rağmen hiç bir şey olmadığı zaman anladım onların sahte olduklarını . Vay be yıllardır saati doğru söyleyen kol saatim meğer kalleş bir yalancıymış ?tıpkı insanlar gibi?.sırtımdan bıçaklanmakta üzerime yok galiba. Saatim bile bunu yaptıysa ?Ne ben ne de saatim artık aramızın eskisi gibi olmayacağını düşünüyoruz çünkü hissediyorum sanki biraz daha yavaşlıyor zaman. Bana nispet yapıyor yine bu saat. Bana kızdığını anlıyorum ;o da benim ona sinirlendiğimi anlıyor eminim ; her kızışında daha da yavaşlıyor. Bana yaşamayı bir izdırab haline getirmesinin en kolay yolu bu çünkü. Saatte bu şekilde intikam alıyor benden. Bu yavaşlamasıysa sinir ediyor beni .annemin hediyesi olmasaydı gösterirdim ben ona ; duvara fırlatıp içini dışına çıkaracağım -zaten merak ediyorum içinde ne var- çarklarının dişlilerinin hepsini boşaltacağım şimdi ortaya ama Çin malısındır ya şimdi sen içinde bir mekanizma bile yoktur. Ama hediyesin ya bir şey yapamayacağım sana değil mi? Hediye olmanı bana karşı bir avantaj olarak kullanıyorsun. Gerçi annem bile unutmuştur bu saati bana hediye aldığını. Neden sadece saatin hediye olduğunu düşünüyorum ki kaç kere kendi başıma gidip bir dükkandan bir şeyler aldım. Her şeyimi annem almıyor mu? Neyse ki mağazalar tanıdık, annemin getirdiği ve bana olmayan şeyleri kız kardeşim götürüp değiştiriyor. Hep kafama takılıp geçmeyen kazaklara sinir oluyorum sanki boğuluyormuş hissi veriyorlar. Annem de nasıl beceriyor anlamıyorum hep biraz küçük geliyor aldığı ya da bilerek yapıyordur, artık kendisi gidip alsın diye ama yapmıyorum onu da; şimdi saate olan öfkem geçti o kazaklara sinirliyim. Saate bakıyorum da sanki zaman biraz hızlandı. yoksa bu saat beni yine mi kandırıyor? Yine kaldırıp duvara vurasım geldi şu saati. Nasıl bir saatmiş anlamak mümkün değil yahu? Ah şimdi evde olsaydım keşke öyle mi olurdu duvar saatine baktığımda zaman hep hızlı geçerdi çünkü o babamın saatiydi. Babam baktığında hissederdim akreple yelkovanın titremesini. Yanlış anlamayın duvar saatinin en iyi arkadaşıydı belki babam ama saat sahibinin babam olduğunu biliyordu. Kol saatimle aram çok iyiydi ama duvar saati kadar uysal değildi benimkisi üstelik son zamanlarda hep yavaş ilerliyordu .hep beni kızdırıyordu bu kol saatim belki de sadece saat değilim ben demek istiyordu ama nafileydi benim için saatti ve saat olarak kalacaktı. Duvar saati ise heybetli kasvetli... saat olsaydım onun gibi yıllara meydan okuyan bir çınar olmak isterdim herhalde,çin malı bir paçavra olmaktansa ; yıllardır -neredeyse on beş senedir- evet aşağı yukarı on beş senedir oradaydı ama sadece bana heybetli, sanki koskoca adammış gibi geliyordu. Ne de olsa yıllardır oradaydı ve hep bana doğru zamanı gösterirdi. Sadece şu saatlerin ileri geri alınması denen saçma şey var ya uyanırsınız ki her şeye geç kalmışsınız. Haftalarca alışamazsınız. gece uyuyamaz sabah kalkamazsınız , akşamlar olmaz , günler o kadar yorar ki insanı . Bir tek o zamanlar sıkıntı çıkarırdı duvar saatimiz çünkü o zamanlar daha çocuk sayılırdım boyum uzuyordu ama saati ayarlayacak kadar uzun değildim. Şimdi öyle miyim koskoca duvar saatini ayaklarımın ucuna basmadan bile ayarlayabiliyorum. Ne yani boyum uzadı diye zamanın efendisi ben mi oldum ya da o saat mi öyle zannettiriyor bana. Gerçi şimdilerde o bile biraz kırgındır bana her eve gidişimde önce bir bakıyor ? "sen!" der gibi sanki uzun uzun , ardından ?seni bir yerden gözüm ısırıyor? Der gibi sanki ama yaşlılığına veririm her seferinde o da hatırlamış gibi yapar hatırlayınca da ben nasıl istersem öyle geçer zaman o anda. Hele o kısa tatil günleri o uzunca yolu annemi babamı ablamı özlediğim zamanlarda (eskiden sevdiklerimi özlerdim) bana hiç zorluk çıkarmazdı; ama yazları çok aksi olurdu o da, tıpkı kol saatim gibi, artık iyice sinirlenmeye başladığım zamanlar kol saatimi duvar saatinin olduğu oturma odamıza bile sokmazdım(duvar saatimiz oturma odasındaydı) odamdaki en derin çekmecelerden birine koyar sonra koyduğum yeri bile unuturdum; o aralarda duvar saati de küserdi bana. Biliyordum kol saatimle aralarında bir şey vardı ama bilemiyordum o zamanlar çocuk ruhlu bir aptaldım. Ama şimdileri anlıyorum duvar saatinin kol saatimden ne istediğini sadece daha fazla zaman istiyordu çünkü yaşlanmıştı ve her geçen gün daha da yıpranıyordu,zamanın içindeyken zamanı gösterirken o bile yoruluyordu demek ki. Kol saatimi her görüşünde hissederdim duvar saatinin yelkovanı parlardı sanki? ikisi arasındaki farklı zamanların aşkıydı ya da nesillerin. Kol saatim hırçın bir kız çocuğu gibiydi, duvardaki saat de genç bir delikanlı. Oysa şimdi duvar saati yorgun bir yaşlı,kol saatimde yalancı bir aptal? Yıllar sonra, şimdilerde gidiyorum da eve ne ailemi özlemişim ne de kol saatim seviniyor odaya her girdiğimde? Onlar bile unutmuş birbirlerini; duvardaki saat bile artık hiç hatırlamıyor beni o yıllanmış duvar saati bile tanıyamıyor artık ne beni ne de çok sevdiği kol saatimi? Çünkü zaman bile kendi içinde yaşlanıyor gibi?
- 4okumaz mıyız. başladım okumaya. paragrafları biraz daha arttırırsan daha kolay okunur hale gelir diye düşünüyorum :-)
- 5reserved çayımı alıp geleceğim
- 6@3 bazı konularda yalnız olmadığını bilmek belki mutlu eder seni :) ve arka planda çok baba bir şarkıyla okudum da daha bir dokunaklı geldi yazın,ellerine sağlık.
- 7teşekküler destekleriniz için yeni yazılarım da var devamı geliyor
- 8@3 saatlere takıntın ürkütmedi değil doğrusu :) şaka tabi ki güzel olmuş benim açımdan fazla ruhsal betimleme yer alsa da sonuna kadar okudur. ellerine sağlık diyorum eğer böyle şeyler yazmaya devam edersen ben okurum söyliyim :)#187904 asortik yıldız tilbe | 02/08/2013 23:28
- 9boşa yaşamanın kolaylığından bıktık artık. boşa yaşayacağıma yaşamayacağım artık ,asla gülmeyeceğim mesela ağlamayacağım da gülmüyorsam? geleceği bir kere bile düşünmeyeceğim; çünkü yaşamıyorum ya artık ben. hayata ara veriyorum diyeceğim herkese ,her gördüğüme ,çünkü ne oluyor sana diyeceklerdir belki de ,sen kimsin olacak tanıdıklarımın da tanımadıklarımın da bilmediğim yüzlerce insanın da ilk sorusu. kimsin diye haykıracaklar yüzüme çünkü ben artık ben olmayacağım? şimdiki gibi nedensiz yere yaşamayacağım;ölmeyeceğim de, her şeye herkese inat sadece zamana yenileceğim. gücüm yettiğince karşı çıkacağım zamana o kadar . benden başka kimse olmayacak içimde ,düşüncelerimde.varlığımın sebebi olacağım sadece ben kendim için var olup kendim için son vereceğim yaşamaya. balıklar gibi yaşayacağım suyun her noktası benim olacak, koskoca okyanusların bana küçük geldiği zamanlar olacak, işte o zaman bir kuş olacağım göklere sığmayacak bir hayatım olacak ; göklerde bulutlarda yaşayacağım? yetmedi; geleceğe gideceğim hayata tekrar konuk olacağım birkaç yıl - belki de hiç yaşayamadığım hayata- gelecek olmayacak orası benim için çünkü yaşamış olacağım o çağda sonra geçmişlere gideceğim dünyanın başlangıcına insanlar olmayacak o zaman bir mamutu göreceğim canlıyken nefes alıp verirken bir dinozor tarafından mideye indirileceğim belki de sonra piramitleri yapacağım en tepesindeki taşı ben koyacağım oraya ve düşerek öleceğim kim bilir? gözümü her açtığımda farklı zamanlarda olacağım. bu sefer gözümü açtığımda sokrates?i göreceğim baldıran zehriyle öldürecekler beni tıpkı sokrates gibi ? platon ?u göreceğim arşimet?i hypatia ? yı -dünyanın ilk kadın bilginini- göreceğim ilk kütüphanesine gideceğim dünyanın orada hıristiyanlar tarafından katledileceğim? sonra dünyanın yuvarlak olduğunu göreceğim galile ile beraber. dünyanın şeklini haykıracağım ve engizisyonun idamına mahkum olacağım sonra yine açacağım gözlerimi ve uçacağım wright kardeşlerle birlikte ,bir ışık olacağım edison ile ; sonra sonra sonra yıllar sonra tekrar doğacağım şimdiki ben gibi aynen şimdiki gibi olacak her şey bıraktığım gibi ve her şeyi baştan yaşayacağım tıpkı şimdiki gibi her şeyden habersiz tıpkı şu an ki ben gibi şu an olduğum gibi öleceğim bir süre sonra; işte o zaman gideceğim buralardan ilk kez ki gidişim gibi ama geri dönmeyeceğim çünkü bu sefer gerçekten öleceğim ?
- 10okur musunuz yeni yazı getirdim paylaşıyom hemen
- 11bu sabah... çok erken... henüz uyanmamışken... dün geceki alkolün ağırlığını üstümden atmadan, bir fincan kahveden başka hiç kimseyle görüşmeye hazır değilken telefonun başında sinir içinde beklemeye koyuldum. bakkalın telefonu sürekli meşgul çalıyordu. bir esnafın telefonu meşgul çalamaz, çalmamalı. ama çalıyordu işte... ? alo bakkal mehmet mi? kimsin peki? hüseyin mi? ha hüseyin'in arkadaşısın öyle mi? arkadaşlığınızın derecesi nedir? yani siparişimi sana söylersem hüseyin'e iletebilir misin? direkt görüşebiliyor musun kendisiyle? ne demek anlayamadım? madem anlayamayacaksın niçin açıyorsun telefonu be adam? telefon çalınca kaldırıp alo demekle iş bitmiyor! karşı tarafı anlama mecburiyeti var öyle değil mi. yanında dilimizi bilen kimse var mi ? hüseyin nerede peki? ne zaman gelir tekel'den.. yani hüseyin hiçbir şey söylemeden tekel'e gidiyor ve yerine hiçbir işe yaramayan bir muttalip e bırakıyor öyle mi? muttalip , sayende telefon konuşmamıza maruz kalan arkadaşlar açısından son derece sıkıcı, manasız bir konuşma oldu... telefonu kapatmasını biliyorsun değil mi Muttalip ? o elindeki ahizeyi aldığın yere koyacaksın...tamam o zaman yap bakayım... muttalip telefonu kapatmayı başardı ve artık iki fincan kahveye ihtiyacım vardı başım iyice çatlıyordu. çok hızlı giyindim. eşofmanın altına iskarpin giyecek kadar şuursuz ve sinirli bir şekilde asansörü çağırdım. evet artık kuşkum kalmamıştı, tümüyle aksilikler üzerine kurulmuştu lanet olsun, sinir bozarak güldürmeyi deneyen bir komedi filminin içindeydim: asansör bozuktu. söylemeye gerek yok, altıncı katta oturuyorum. asansörse zemin katta derin bir sessizlik içindeydi. bu sabah... çok erken... henüz uyanmamışken... önce muttalip... ardından asansör... ve bakkal da olacaklar... apartmanın kapısından tam çıkacakken, yönetici ruhi ... gözlerinde gecikmiş bir yakıt parası talebi, bende bozuk yok. benim için o sırada olay yerinde yönetici ruhi de yok görmeden yürüyorum kendisini... bir sokak ilerdeki bakkala gitmek zorundaydım. daha önce bir kaç kez gittiğim ve bin kez pişman olduğum, çok gereksiz konularla ilgili uzun sohbetlerden dolayı geri zekalı bakkalla yüz yüze geldiğimde başıma gelecekleri anlamıştım ama artık çok geçti. on liram onun salam kokan ellerindeydi.. konuşma başladı... daha doğrusu, o, ben bakkala girmeden önce konuşmaya başlamıştı, ben lafın arasına girdim. hayır bakkal, dün gece fenerin yarı final maçını seyretmedim! hayır bakkal, gol kralı kim bilmiyorum. Chelsea nin nasıl futbol oynadığı hakkında hiçbir fikrim de yok, sadece ekmek ve gazete hakkında konuşmak istiyorum ... hayır bakkal, takim tutmuyorum, hükümeti kurma çalışmalarıyla ilgilenmiyorum ve akil adamları tanımıyorum... ben kola, soda, sigara, ekmek ve gazete falan istiyorum o kadar. hayır bakkal, atalay demirci bence iyi bir komedyen değil, esprileri seviliyor hepsi bu... hayır, fatih terim'in her geçen gün neden daha bir asabi olduğunu bilmiyorum. ahmet çakar ı görmedim , bilmiyorum. hayır sayın bakkal kardeşim ben, günün yarısını televizyon seyredip diğer yarısını da seyrettiklerini diğer seyredenlerle konuşarak geçiren insanlardan değilim. ben bu ülkede bir azınlık mensubuyum ve bazı haklarım var. mesela hiçbir şey konuşmadan parasını ödeyerek ekmek, soda, sigara ve gazeteye sahip olmak gibi... lütfen istediğim şeyleri... hayır bakkal, dün geceki maçı seyretmediğimi kaç kere daha söyleyeceğim. hayır akil adamlar gerçekten o kadar para kazanıyor mudur bilmiyorum yahu, daha da güzeli bilmek de istemiyorum.. benim özellikle bu tip durumlarda kullanılmak üzere geliştirdiğini ve çocukluğumdan beri özenle sakladığım, nefis, kullanışlı rahatlatıcı bir bana ne be kardeşim! adlı bir cümlem var. bu akil adamlar konusunda da o cümleyi kullandım. istersen sana da bu cümlenin küçük kardeşi olan sana ne be kardeşim! i vereyim, sen de bana , soda, sigara, ekmek ve gazetemi ver artık. ... anlaşıldı... sürekli konuşan bakkala bakıp arada bir hiç, tabii canım türünden oportünist sesler çıkarmak ve içimden yukarıdaki ları geçirmek işe yaramıyor... konuşmalıyım! ben de herkes gibi geyik muhabbetinin kapsama alanına girmeliyim! peki bakkal kolla kendini! - evet bakkal evet! bu sabah saat beşe kadar fener maçının yorumlarını izledim., programlar bitti ama uyumadım... saat sekize kadar senin dükkanı açmanı bekledim bu arada o programların tekrarı döndü bir daha izledim çünkü senle konuşacaklarımı iyice belirlemem gerekiyordu .saat sekize kadar seni bekledim çünkü seyrettiklerimi derhal seninle paylaşmalıydım . başka türlü uyuyamazdım. evet hemen şunu belirtmeliyim ki fener bekli de bu sezon ki en iyi oyununu oynadı, o kadar topu direkten döndü şansızdı, ... ekmek.. kola sigara... soda ve gazete verecek mısın? soruyorum bakkal bunları bana verecek misinnnnn? bu sabah... çok, erken... henüz uyanmamışken... içinde sigara, soda, ekmek ve gazete olan bir poşetle, yönetici ruhinin yanından yakıt parasını sanki yıllık peşin ödemiş bir edayla geçip, altı kat merdiven tırmanarak eve vardım... artık kahvaltımı hazırlayabilirdim... tam burada, o tiksindiğim cümleyi yazmak zorundayım: fakat o da ne? poşetin içinde ekmek yok! kola var ,sigara var soda var, gazete var ama ekmek yok.. derhal telefona sarıldım... (bir süre birbirimize sarılıp ağladık.) ? alo bakkal Hüseyin mi? kimsin peki? muttalip mi yine ? muttalip, sen telefonu kapat, ben biraz ağlayacagım tamam mı koçum!
- 12la mına koduklarım boşuna mı yazıyorum ben bunları
- 13çoğayıp kardeş.yorum yapmamamız okumadığımız anlamına gelmez.#192784 botanikçivejetaryen | 09/08/2013 22:25
- 14ilk paragrafı okurken biri dedi ki mal mısın okunur mu ? dedim aslında gözüm almıyor okumaya... sonra bi baktım kendimle konuşuyormuşum...
- 15@14 kanka olur öyle arada bi takma.#192788 botanikçivejetaryen | 09/08/2013 22:33