5 yaşımdan beri varlık içinde yokluk çekiyorum arkadaşlar. bi yandan passata binerken bi yandan da iki ekmeğin yanına nefsimi tutamayıp aldığım kinder süpriz yüzünden dünyanın fırçasını yiyordum. kapıcının oğlunda bile aqua toy varken ben bebeklikten kalma küçük topu delip kendime aqua toy yapmıştım. her günüm mavi ekran her günüm ufkunu göremediğim uçsuz bucaksız mantıksız diyarlara açıldığım bir serüvendi benim için. etrafımdaki insanların tutarsızlıklarını anlayamadığımdan o kadar paranoyak oldum ki anlaşabildiğim tek şey çamaşır makinesiydi ortaokula kadar. düğmesine basarsın, çalışır. gerçi ibne ve hayli götveren bilim adamları onun da programlanabilirini çıkardıklarında artık sadece kapı ziliyle ilişki yaşıyordum. hatta elektro mıknatıs prensibine dayanan kendi zilimi bile yapmıştım. hiç çalışmadı. niye yaptım onu da bilmiyorum. artık büyüyünce bir kız arkadaş yaptım. o da hiç sevişmedi. aynı zil gibi. niye sevdim onu da bilmiyorum. insanlarla ve aşkla aramın olmadığını anladığımda ayı gibi olmuştum. kocamandım. kutuplara serüvenim işte böyle başlıyor. her gece ay ışığında siyaha kapatırken gözümü, kayan yıldızlarda geçmişten siluetler var. dediğim gibi, petibör arası şokella ve bir kaç portakal dilimi. ha bir de yılbaşında aldığım 6'lı oyuncak
.