1
türkiye'de baskısı bulunmayan bir kitap için amerika'ya gitmişim.
boston, şahane bir okyanus şehri ve klasik bir ingiliz koloni yerleşkesi... neyse pek zaman kaybetmeden kitap bulma motivasyonuyla jetlag bile yaşamadan dosdoğru bir kitapçıya attım kendimi. tezgahın ardında bir kız. aksanımdan yabancı olduğum anlaşılıyor, farkındayım bunun. tipik bir ortadoğuluyum. kız içten şekilde gülümsüyor aradığım kitaba. böyle bir kitaptan haberim olmasından hayranlık duyuyor. ne yazık ki iki gün sonra ayrılacağım boston'dan. hüzünleniyorum buna. birlikte kitabı arıyoruz kızla. kitabı buluyoruz. teşekkür ediyorum ona ve bir an asılı kalıyor bakışlarımız ama ben 2 gün sonra ayrılıyorum boston'dan ayrıca okyanusun öte kıyısında bıraktığım bir sevdiğim de var. bu sevginin kutsiyeti adına aklımdan siliyorum her şeyi. tekrar teşekkür edip çıkıyorum dükkandan.
sonrasında kendimi harvard'a attım. ve-ri-tas yazan amblemi avluyu gezerken gözlerimin önüne geldi geldi gitti. boston'a özendim böyle güzel bir üniversiteye sahip oldukları için, mit de cabası. avluda gezindikten sonra boston public library'e gittim ve akşama kadar kitap okudum. bizim ülkemizde de bu kadar büyük ve güzel kütüphaneler yapılması gerektiğini düşündüm tavan süslemelerini incelerken ve devasa sütunlara bakarken. sonra hüzünlendim. bu kadar büyük bir kütüphane belki yıllarca inşaa edilmeyecekti, bu kadar güzel mimariye sahip, bu kadar özenle bina edilmiş bir kütüphanemiz olmayacaktı. avludaki fıskıyelere ve heykele baktıktan sonra kitabımı alıp otele döndüm ve akşama değin hüzünlendim. otel görevlisi niçin bu kadar hüzünlü olduğumu sorduğunda ona; "bana hüzün kitapçısı derler" dedim. görevli kaşlarını kaldırıp; "i see" dedi, ilgili bir ifadeyle minik bir eğilmeyle selam verdi ve arkasını dönüp gitti. kitabımla bar taburesinde yalnızdım ve bir içki daha alıp hüzünlenmeye devam ettim.