yazının ilk kısmı komik, tavsiyeler kısmı değildir. tavsiyeler kısmını geçebilir oynamayacak olanlar. toplam 8 gün 16 saat ve 52 dakikalık oynama süresinin -oyunu bizzat oynadığım süre yani, "abi oyuna başladım sekiz gündür oynuyorum" daki sekiz gün değil. bağımlılık derecesinde "yemek ye", "uyku güçsüzler içindir" filan gibi şeyler yazıyor bir de bunu yazana kadar sekizinci güne girdik- ardından oyundaki problemler: -bu problem değil de hoşuma gitti yazayım, umut menajer olup karşıma çıktı lan başakşehirin başında :D seneler önce gazı verip tokatlayıp salıyordum sahaya. -kayıt süresi ve oyunun ilerleme durumu aşırı yavaş. iki gün ilerleyeceğim hiçbir işim yok o iki gün, sırf ligde yedi maç var diye iki saat devam devam devam devam basıp duruyorum. bazen o devam aşamasında takılıp kalıyor. hiçbir şey yapmadan on dakika devama basıyorum. kayıt süresi zaten çok komik, kayda bas git çay demle, çörek börek al geri gel hala kaydediyor olma ihtimali var. altı üstü yazılardan oluşan veriler var, maç dışında çok bir atraksiyonu yok oyunun ama neyle yaptılarsa artık oyunu, elle mi yazıyor kara kalem mi çiziyor nedir. ha bu yüzden fazla lig ekleyemiyorsun o da çok sinir bozucu, oysa ben belki brezilyadan kongodan filan oyuncu keşfetmek istiyorum belki? -kiralık oyuncularımı geri çekemiyorum. yanlış pozisyonda oynatıyorlar bütün sene, her ay uyarıyorum "oynatmayın birader" diye, "tamam birader" diyorlar, sonraki ay yine aynı konuşma yaşanıyor. sözleşmeye uymuyorlarsa oyuncuyu çekme hakkım yok mu benim? sol bek diye sattığım adamı libero kaleci olarak geri almak istemiyorum ben beki? o değil geri çekme hakkım olduğunu yazıyor konuşmalarda, ama bir türlü bulamadım şunu. koymayı mı unuttular acaba? -kulüpten gitmek isteyen oyunculara tamam seni satarım diyip bir de onlar için kulüp buluyorum iyi niyet gösterip. giderken "giderim ama sözleşme sonuna kadar şu kadar aylık ödeme isterim yoksa gitmem" diyor. e gitme lan bana ne diyor, reddediyorum haliyle. mesela melo geldi, zaten 36 yaşında adam, "usta bırak beni gideyim, artık yaşlandım 11 de oynamak istiyorum demek ki başka yerlere gitmek lazım bunun için" dedi. kulübün simgelerinden biri haline geldiğinden ve aramız da süper olduğundan "seni kıramam haydi git bal çiçeğim, sana kulüp de bulayım" dedim. yoksa yedek olarak lazım bana, yerine bir oyuncu var ama çok genç. giderken dedi ki sözleşme bitimine 3 sene var, giderim ama 3 sene ayda 100.000 ödersen giderim. lan bende oynamayan, üstelik rica minnet gönderdiğim adama neden bir de üzerine 100.000 vereyim? onu gittiğin kulüpten istemen gerekmiyor mu mantıken? oyuncuyu ben satıyorum oyuncu benden para istiyor. hem zaten sen gitmek istedin bre tutarsız. ben satsam anlarım. üç kuruş bonservisin var zaten. - sakatlıklar. oyuncular kağıt gibi. oyun dandik 3d motoruna fazla inandırmış kendini, gerçekten çöp adam zannediyor oyuncuları. her maça "bakalım bu maç kim sakat" diye başlıyorum ve bir buçuk sezondur dikkat ediyorum sakatlık olmayan tek bir maç geçmedi. böyle bir şey olabilir mi abi, tek bir maç mı geçmez sakatlık olmadan? şampiyonlar ligi finaline 16 yaşında adamla çıkmak zorunda kaldım lan iki stoperim aynı anda sakatlandı diye. yüzüne bakmayacağım bornova stadı topçusu, önceki gün lise merdiveninde etek altı kovalayan antrenman tesislerinin tuvaletlerinde gizli gizli sigara içen "selçuk abi hoca geliyor mu hoca" diye soran adam ertesi gün şampiyonlar ligi kupası kaldırıp platininin elini öptü. not: antrenman tesisleri beş yıldız olduktan sonra sakatlıklar azaldı. ama saçma yine de elbet. bu arada kulübün her kesimi dünya çapında antrenör ve
lardan kurulu. antrenman tesisleri dört buçuk yıldız- beş oldu ben bu yazıyı bitirene kadar yenilemesi tamamlandı tesislerin-. antrenmanları dikkatli ayarlıyor, oyuncuları yormuyor dinlendiriyor, molalar veriyor ve sezon içi kondüsyon antrenmanı yaptırmıyorum. antrenman yükü de ortalama. - adnan: bu oyunda adnan yanuzay bir problem çocuktur. on sahayı dikine diz, onuna da on birer oyuncu koy hepsini çalımlar. ama hepsine kale koy 20 kaleye de gol atamaz ibne. kaleye girmek istese kaleciyi çalımlayamayacak hali yok herhalde, onu da çalımlar. ama girmez. topu uzaya vurmayı tercih eder. pas ve vizyon konusunda bir dahidir, ama asla pas vermez çünkü şut çekecektir. üstelik kişiliğinde böyle bir özellik de mevcut değildir, olsa anlarım. kale adnanın üzerinde olsun, sağında solunda dünya yıldızı iki forvet bulunsun, ne onlara verir, ne kaleye atar. mutlaka seyircilere ikram edecektir topu. aşık mıdır nedir. buna rağmen takımda asist rekoru kırdı ki ne ara asist yaptı hiç fark etmedim, çok garip gerçekten. ne ara asist yaptı lan bu? - maç motoru: komple yanlış. açık ve düpedüzce öküz gibi hatalı yapılmış. üç boyutlusu zaten komik oyunun, ben 2b seviyorum ki açıkçası kaliteli bir 3b motora da tercih ederim. ama futbol böyle bir şey değil arkadaşlar. bu oyuna göre futbolda normal gol yok. kaleciye karşı karşıya gol atmak diye bir şey de yok ve direkler mıknatıs, toplar demir. yine bir buçuk sezondur her maç dikkat ediyorum ve direğe top çarpmadan geçen tek bir maç olmadı. tek bir maç bile olmaz mı? ortalama iki direk, bazen üç, bazen bir. oyuncularım direkten dönen toptan gol atabilsin diye ayaktan direğe-direkten ayağa sektirme antrenmanları yaptırıyorum. bu sayede reklam teklifi de alıyorlar ve kulübün vergi borçlarını bu reklam gelirlerinden ödüyoruz. mesela mesut kenardan girmiş orta mı açacak, direkten sektiriyor forvete. bazen öyle komik goller kaçıyor ki öküzce kahkaha atıyorum. huhahaha diye. kedim korkuyor. top dönüyor diyelim, benim altı oyuncumun önünde kalıyor, kale boş, top altı adamımın ayağında. aralarından toni kroos olanı ki kendisinin uzaktan şutları 18. ama bitiriciliği 1 olsa ve adı da ahmet olsa, elinde baston olsa o golü atabilmesi gerekir, toni bir vuruyor yarab top benim kafaya geliyor kulübede. vurmuşun vurmamışın bir şey değişmiyor kı. oyun sanırım kötü takımlar ile senin aranı dengelemek için gol atmana mani oluyor. fakat atak yapmana mani olmuyor. en son benim 30'dan fazla şutum vardı, rakip rizesporun 2 şutu -penaltı- vardı ve maç 3-2 bitmişti. her maç ortalama 30 şut çekiyor benim takım, rakip çelsi de olsa fark etmez. ve ya kalecinin üzerine, ya direğe ya da aha benim kafaya. bitiriciliği 20 olan adamım var. adama sert orta açıyorlar adam kafayla topu lıp diye ayağına şaolin topçusu gibi taklalar ata ata çalım atıp şut çekiyor, şut benim kafaya. ama burağı satmayıp takımda tutsaydım burak dede bile aynı sayıda gol atmaya devam edecekti. neden? çünkü en çok dönen toptan gol oluyor. şut, döndü, aha boş kale vur gol. sonra en çok mesut kafayla gol atıyor ki kafa özelliği 5 mi ne, zıplaması bir o kadar, boyu da uzun değil. ama sık sık kafayla gol atıyor. onun bu saçma sapan özelliği olmasa gol atamayacağız. -iki üç gün sonra gelen edit, gerçekten çok sık gol atıyor. bu yüzden taraftarın gönlünde taht kurdu, herif hakan şükür gibi kafa golü atıyor lan çok hızlı ortalara bile acımıyor kümbet diye koyuyor kafayı. ama gerçekten kafa özelliği beş herifin çok komik hatta eksilerinde "hava toplarında çok etkisiz" yazıyor-. oysa kalecileri de yanlış yapmışlar. kaleciler kale çizgisinde bekliyorlar. nasıl kurtarıyorlar? şutu çekiyorsun, doksana atıyorsun mesela, a-a, o da ne? kaleci meğer zaten orada bekliyormuş. hop, tutuyor. yani kaleciler langırt kalecisi gibi topun atıldığı noktada bekleyerek kurtarıyorlar. oysa sen kafası olan insansan, patetes değilsen yani dersin ki "lan kaleci orada duruyor, geri kalan altı metre doksan santim boş, başka yere vuram o zaman". lan öyle demesen bile zaten isabetli atamama ihtimalinden yüzde sekseni gol olur. açı daraltmayan kaleci boyu üç metre olsa o golü yine yiyecektir. aha bak trabzon maçımın ilk yarısı şimdi bitti, istatistiklere buyrun: deplasmandayız ha. benim şut: 27. sadece ilk yarı. trabzonun şut: 1. hah levin sakatlandı bu maç da. ben de bir şey eksik diyordum. ardından ilkay sakatlandı. mm nasıl oyuncu değiştirsem bu maç kimleri çıkarıp soksam diye düşünmüyorum. oyun benim yerime seçiyor zaten. bak levini çıkar diyor, gökhanı koy oraya. sonraa.. ilkayı çıkar. hah. yine bak korner kullanıldı, toprak kaleye iki metre mesafeden yükselip kafa vurdu. meğer erayın elleri oradaymış. sen zıplayıp yedi metre alana iki metreden kafa vuruyorsun böyle sertlemesine. tam olarak kalecinin avuçlarının içlerine nişanlıyorsun topu ki eray kale çizgisindeydi yine. zor iş gerçekten. bilal de gitti şimdi. tamam zaten 3. değişiklik hakkım bitti, başka da sakatlanan olmaz herhalde. skor? 2-0. 2. yarıda 2. şutlarını çektiler ve gol oldu. çok da basit pozisyondu, adam aldı ve vurdu, kalede neuer var erayın götüyle çıkaracağı topu musli yedi. yani benim 27 şutum, altı yedi bariz gol pozisyonum var, adamların 2 şutları var ve skor 2-1. aha kroos dönen topa gömdü, yine direkten döndü top. oldu sana üç sakat üç direk. şakam yok yani gerçekten böyle durum. bu maçı kazanıcam bu belli bir şey. maçları kaybettirmiyor en azından oyun, ama ne gereği var şimdi her maç böyle bir geri zekalılığı izlemeye? heyecanlanmıyorum işte birader, fark atmamız gerekiyorsa bırak fark atalım. iki tane direkten döndü. iki tane "eray işcan" doksandan top çıkardı. eray işcan baba. pakedini açmadan sattığım, bendeyken kaleye geçince cesaret hapı almadan maça çıkamadığım eray işcan, doksanlardan top çıkarıyor. bir tane de direkten dönüm adnanın önünde kaldı, adnan ile kale arasında iki metre var abartmıyorum ve kale boş. adnan ters taraftaki taca doğru attı topu. neredeyse taç oluyordu gerçekten. oysa topa eğilip götüyle vurup atacak pozisyodaydı. maç bitti, benim 41 şutum var, 20 kaleyi bulan. 41 abi. kaleyi bulmayanlar da neden bulmadı belli değil çoğu öküzlükten. adamların 2 şutu var, 1i kaleyi tutmuş. skor 3-1. hani başa baş maçmış da, son dakikalarda bir tane atıp rahatlamışlar skoru. 3. golü de semih uzaklardan attı. stoper attı o kadar adam aldık takıma gol atsın diye, stoper uzaklardan atmak zorunda kaldı. bak osmanlıspor maçı. ilk yarı 25 şutum var. başarılı pas oranım yüzde seksen dokuz, topa sahip olma yüzde yetmiş. "mutlak" gol şansım 3 tane olmuş. skor 0-0. bu maçı da alıcam şimdi ben. sıkıntı bu değil. sıkıntı şu: ben maçları 2-0 öne geçinceye kadar normal izliyorum, müdahale gerekirse diye. 2-0 öne geçtikten sonra hızlıya alıyorum ki çemişgezekspor maçlarını izlemek zorunda kalmayayım diye. o kadar da değil yani değil mi ayıptır. ama çemişgezekspor maçında bile 1412352134 şutun 2'si gol olunca mecbur izlemek zorunda kalıyorum. maç bitti, 44 şutum var 10 "mutlak" gol pozisyonu yazıyor. 10 babacığım. 10. skor? 2-0. ikinci yarının sonuna doğru serbest vuruşta kaleciden dönen topu biri koşup çizgide tamamladı. dışarıda tamamlasa onu da auta atabilirdi. sonra mesut özil kafa golü attı 86'da. ben .mına kodumun 86. dakikasına kadar yaklaşık 15 dakika nasıl atak yapıp gol kaçırdığımızı izledim. yüz elli kere benzer atakların benzer şekillerde golle sonuçlanmamasını seyretmek zorunda kaldım. insan delirecek gibi oluyor lan. ayıptır
. ha bir de mesut özile penaltı kullandırtmayın. böyle gizli bir ibneliği var, atamıyor. ayrıca sıfıra inen şutu çekiyor. iki derece filan değil bak çünkü oradan çok rahat atabiliyorlar inanılmaz bir şekilde. ama sıfıra iniliyor özellikle ve şut çekiliyor. im-kan-sız. ama çekiliyor ve spiker de heyecanlanıyor "lan nasıl atamaz bunu!" diye. neden? çünkü yanlış yapmışlar ve bölgeleri doğru ayarlamamışlar, bilgisayar o noktayı tehlikeli bölge kabul edip şut çektiriyor. ve mis gibi dünyanın en balık pas-gol organizasyonları heba oluyor. ver lan içeri işte. at finke. vurmuşun vurmamışın... adnana cidden kılım. şut çekme diye talimat veriyorsun yine çekiyor. özel eğitimle şut yerine pas vermeye eğitmen lazım, onu da öğrenemiyor. ünlü bir abimizin dediği gibi: neyini başaramadın a.. koduğum? lan oğlum çok basit, şut değil, şut çekmeyeceksin lan işte. topa sertçene değil yumuşakçana vuracaksın, pas vereceksin yani gerizekalı. zaten içeride bir sürü adam var isabetli pas vermen hatta kafanı kaldırıp bakman da gerekmiyor. bunu öğrenemeyecek ne var? diyemiyorsun ki ya şut çekmeyi bırak ya da f.karagümrükspora satarım seni, öyle bir seçenek koymamışlar. mecbur çekecek o şutu. ha bir de iki adım driplink atmayı başaran mutlaka şut çekiyor. çok bir
yaptı ya paşa, illa şut çekecek. özil bile ki özelliklerinde şu yazıyor: anasının babasının öleceğini bilse şut çekmez pas verir. o bile top sürmeyi başarıyorsa ardından şut çekiyor. günler sonra edit: adnan sonunda antrenmanlarda şut yerine pas verme özelliğini öğrenmeyi başardı ki antrenör bile ihtimal vermiyordu. alnından öpüp çelenk ikram edip akşam karıya götürdüm kendisini. şimdi çok iyi anlaşıyoruz, atabileceği şutları çekiyor sadece attığı da oluyor gerçekten. ha bir de sen yüz atak yapıyorsun, rakip iki, ikisinde gelip atıyorlar ya içine oturuyor insanın. bir de karşı karşıyada normal insan golü atıyorlar filan gözlerin yaşarıyor. adam vurdu girdi ya lan. ne güzel bişey. korintiyas maçı. forvetleri mario diye bir adam. özelliklerine baktım kulüpsüz herif. tek mevki forvet, ama bitiriciliği 6. özellikleri tam anlamıyla süper bir bek. bek oynayabilse zengin olacak herif haberi yok. ama bitiriciliği 6 adamın. uzaktan şutları da öyle az bir şey. önce inanılmaz bir kafa golü attı. sonra ceza sahası dışı ve çaprazdan bir gömdü topa, top üst direkten içeri çarparak gol oldu. bendeki 20'lik oyuncu da kroos da böyle gol atmayı geç yaklaşamadı bile buna daha önce. ama bu adam muhteşem sol ayağıyla... - yönetim. dünyanın gelmiş geçmiş en iyi on direktörü arasındayım. klübe 16 tane mi ne kupa kazandırdım üçü şampiyonlar ligi. her sene sözleşme yenileme isterim, teklif şu: maaş: 190.000-şl şampiyonluğu bonusu: 300.000 ilk sözleşmemde de maaşım buydu galiba. prandelliden aldığım engin baytarlı hakan baltalı galatasaray. ben de ilk defa direktörlük yapan 20'li yaşlarında bir heriftim. şimdi yıllar sonra hala aynı sözleşmeyi ısıtıp önüme koyuyorlar. madde ekliyorum bak o da şu kadar: 230.000 maaş, bir de kovulursam yüzde 10 tazminat. feda diyerek yine çok ucuza bir pazarlık yapıyorum yani. bunu neden yapıyorum, o iş güvenliği kısmı artsın diye çünkü ayıptır artık diye yapıyorum. kabul etmeyip pazarlıkla sundukları yeni teklif: maaş: 190.000-şl şampiyonluğu bonusu: 300.000. bu şl şampiyonluğu bonusunu da ibneliğine ekliyorlar herhlade. kıçınla kuş tutsan anca o zaman para veririz sana der gibi. lan senin o 190.000 dediğini bir saatte kazandırıyorum sana allahsız. seçenek de eklememişler ki kabul etmezseniz giderim diye. "e ziktir git" deseler takım mis gibi, başa prandelliyi geri koy yine şampiyon eder takımı gidemiyorum da. - oyuncu temsilcileri. oyuncu imza parası istiyor: 2m. temsilci imza parası istiyor: 12m. ben o paraya dünya çapında oyuncu alırım düdük. 12 milyon bütçeyi 48 aylık taksitlere bölüp maymundan evrilmişine kadar yedi sülaleni 2019-2022 arası kulübe bağlarım. senin oyuncun 2m'a tamam demiş sen kimsin sana 12 veriyoruz? bir de pazarlık da etmiyor ha, oyuncuya galaktik teklif yap adama 12'yi vermezsen iptal anlaşma. tamam bu tamam. genç oyuncu alıcam 15 yaşında "beni hıç anlamıyorsun annaaa" diye triplenen ergen irisi herif. sesi çatallı hatta. yaz tatilinden gaz alıp çenesinde iki kıldan keçi sakalı bırakmaya uğraşıyor. ergeni imza parası için bir kaç bin liraya -2b miydi neydi- ikna ediyorum, sakız parası sonuçta. temsilcisi 300.000 istiyor. 300.000 hacı baba. televizyonda yarışmaya katılsan, sayısal loto tuttursan filan alacağın para. zorlasan güzelinden ev alırsın. 2. ligde top koşturacak yeteneği olmayan adama sırf "belki çok iyi gelişecek" diye, hatta ona da değil dayısı mısın
amca oğlu musun nesin sana niye 300.000 vereyim ben? sokaktan mı topluyoruz, şampiyonlar ligi kazanıyoruz o para için. fantastique. pazarlığa da açık değil ha net 300.000. verdin verdin. tavuk sandı tabi bizi. ee noldu şimdi kabul etmedim yine fakir kaldın, çocuk gelişmezse ne olacak, kahvede anlatırsın artık "lan bir ara 300.000 koparıyordum ha" diye. "e niye koparmadın ziya?" diye sorduklarında ne diyeceksin? "başaramadım abi" dediğinde "lan o zaman 50.000 koparıp
alaydın bari kuru odun kardeşim benim" dediklerinde hala yüzlerine bakabiliyor olacak mısın? - sakatlıklar tamam da kart da çıkmıyor anasını satayım. bütün oyuncu değişikliklerini sakatlığa harcamışım, sahada da dokuz kişiyim +2 sakat daha var, hala karşı takıma bir iki sarı çıkmış. neden? lig sert lig tamam gerçekçi yapmışsın da. ligde hakem yok mu manda yavrusu? bir sakatla iki sakatla yersin beş altı sarını kırmızı yememek için sertliği düşürürsün. değil mi abisi? öyle. ama yok. döner pışaklarıyla dalıp dakika 90'da tek kırmızıyla kurtarıyorlar. türkiye ligine kaliteli yabancı oyuncu getirmeyin, paranıza da yazık adamların kariyerine de yazık zira o aldığınız kibar avrupalı çıt kırıldım oyuncuları çubuk niyetine erciyesspor stadının kumlarını eşelemek için kullanıyorlar yurdum delikanlıları. aşağılardan bir alıntı yapayım tavsiyeleri okumayacaklar için: top kontrolü ve düşük tempoyla sinir bozma üzerine oynuyorum zaman zaman. "yalnız sinir bozma taktiğinde büyük bir problem var. leblebi gibi oyuncu sakatlıyor karşı takım. az kart çıktığı için, kırmızı kart yeme ihtimalleri sizin eksilme ihtimalinizden daha az. üç dört beş sakatlıyor çünkü ibneler. bir bakmışsınız dördüncü oyuncunuz da gidince sahada on kişisiniz. oyuna göre böyle bir şey mümkün, karşı takımı 11'e 11 yenemiyorsanız sakatlayın anasını satayım, ne kadar gerekiyorsa kırın bacağını. nasıl olsa kırmızı kart diye bir şey yok. adamın göğsünde ezik var
maç sonrası öğreniyorum, sakatlayan oyuncuya sarı bile çıkmamış. becerememişler oyunun bu yönünü. aslında sinir bozma taktiğine karşı takımın reaksiyon göstermesi çok iyi düşünülmüş, güzel bir ayrıntı. ama kart da çıkmalıydı arkadaş.." -sezon ortası fazla transfer -hiç hatta- yapmayın. bir maç önce çelsiyi deplasmanda evire çevire yenen takımınızı bir maç iki transfer sonra boluspor'un baskılı oyununa karşı durmaya çalışırken bulabilirsiniz. aldığınız iki oyuncunun biri kaleci, diğeri de takımdan bir buçuk sene önce gitmiş kendi yetiştirdiğiniz evladınız olsun, fark etmiyor. bu iki oyuncu gelince takım bir süre "uyumsuzluk" problemi yaşayıp "ritmini" kaybediyor. yeni oyunculara göre taktik yapacaksanız 2. 3. taktiklerinizi değiştirerek yapın. bir süre eski kadroyla ve taktikle devam edin, mümkünse hazırlık maçlarında ya da küçük maçlarda yeni taktik ve oyuncuları kullanın, bir ay ya da bir kaç ay sonra istediğiniz performansı alacaksınız anasını satayım gerçekten uzun sürüyor. - yıllar ilerledikçe fikstür karışıklığı yaşanıyor. türkiye milli takımı bendeydi, gs de bendeydi, milli takımdaki oyuncuların büyük kısmı da bendeydi. bir gün lig maçının hemen ertesi günü uluslar arası bir lig için türkiye ile italya maçı denk geldi. hemen ertesi günü bak, maç öncesi hazırlık yapmayı geç anasını satayım ne ara gaziantepten italyaya uçtunuz? sonra bir gün tatil, ertesi gün bir maç daha. maça böyle soyunma odasından koşa koşa ilk yardımcılar sedyeyle çıkardılar adamları
, serumları çıkarıp mevkilerine yaydılar tek tek. istiklal marşını da okuyup gittiler. kenarda ambulansların yanında cenaze namazı kılmaya hazır müftüyle tribünde gözlemcilerin yanında tabutçular derneği başkanı oturuyordu, dayı oğlunun dürbünüyle maçı izliyordu. sonra yine aynı şekilde trabzon maçıyla milli maç aynı güne denk geldi. abi, aynı gün. ard arda da değil. ayn-ı gün. hiç şakam yok çünkü milli takımı bu maçtan sonra bıraktım zaten. kadronun yarısı milli takımda. beş yabancı sınırı diye bir şey var kadroda bütün türklerim milli futbolcu. kadroya bir girdim bütün oyuncular uçak anasını satayım. 19 yaş altı kadroyla çıktım trabzon maçına. milli takımdan da istifa ettim. sonra milli maçlar çakışmadı tekrar. demek milli takım almamak lazım. daha ufak fikstür problemi: türkiye kupası finali ile şampiyonlar ligi finali arası iki gün. sonra tff süper kupa finali ile uefa süper kupa finali arası da iki gün. "lan bizden biri gidip final oynar tarihler denk gelmesin" diye akıl edemez bizim federasyon böyle bir şeye ihtimal vermeyecekler için, o yüzden bunu hoş görüyorum. ama gerçekte olsa o galatasaray snayderi satıp güdümlü füze alır ve çeşitli federasyon binalarını bombalar da maçın tarihini değiştirir. meloya afyon içirip dinamitten gömlek giydirir, demirörenin gittiği çarşamba pazarına adıyaman tütüncüsü kılığında salar. -yönetim güven durumu ve taraftar tepkisi: şampiyonlar ligi şampiyonluğunu güven durumuna getirisi ne kadar? hiç. sıfır. artma azalma yok. taraftar tepkisi yüzde yetmiş filan altı üstü. fenere koy ki üst üste yüz maçtır yeniyorum feneri o kadar denk değil takımlar, taraftar tepkisi 100. lan bebeğim şampiyonlar ligi diyorum sana. uefa'yı kazanınca sevinçten birbirimizi vurmamış mıydık milletçe? güven durumu belli bir noktadan yukarı asla çıkmıyor. mümkün değil gibi bir şey bu galiba çünkü daha yapılabilecek bir şey kalmadı oyunda. gidip asya kupalarını amerika kupalarını filan da mı alıp getireyim? dünya kupası mı kazandırayım galatasaraya? kısacası oyun sizin başarılarınızı h-i-ç ödüllendirmiyor ve bu yüzden çok can sıkıyor gerçekten. aa lan baktım yüzde 64 lan iş güvenliğim. tövbe tövbe.. batmak üzere olan kulüptünüz şimdi mali durum zengin yazıyor madridle eşit yani. yüzde 64 nedir? yamuğunu görürsem süpürgeyle kovalarım ile sevdim seni keratanın arası yani. üç başkan gördüm ben senin gibi pezevenk. bu hiç artmadı bu arada senelerdir, hep 64. yanlış yapmışlar galiba. cidden artmıyor abi. takım satın alma filan olsa keşke. şu yönetim kadar moralimi bozan şey yok oyunda, tüm keyfim kaçtı lan. 1 lira verin aylık ama güvenin artık ibneler, kulübün bütün başarılarının yarısı bana ait
beş senede yaptım hepsini. 5. yıldızı takıyorum bu sene. kızınızı filan mı alayım damat mı geleyim kızınızı prensesler gibi mi yaşatayım torun tombalak mı vereyim size güvenin diye artık ne yapayım bilemiyorum ki. basın: -sorular çok az sayıda, cevaplar o kadar kısıtlı, verdiğiniz cevapların haberlere yansıması ise saçma sapan. 5. yıla gelince tekrar tekrar aynı soruları görmek, hele "motivasyon sıkıntısı yaşıyonuz mu küçüklere karşı?", "yoo yaşamıyoz", "peki kaybetseniz mesela düşer mi moraller", "yoo düşmez niye düşsün". ertesi maç bi daha. bi daha. bi daha. düşmeyecek işte moraller tamam mı beş sene sonra da düşmeyecek not al bunu pezevenk tekrar sorma artık. tamam az sayıda soru yaparsın. her maç öncesine basın toplantısı koyma o zaman. türkiye kupasında a.hopaspor maçı öncesi bu ne yaygara? hepsi tamam. soruları "eme helk merek edecük" diye tekrar sormuyor mu deli oluyorum. halk bilmek istermiş. bilmek istediği de merzifonspor maçına nasıl bir oyun anlayışıyla çıkacakmışım. yorum yok diyorum yorumları okumaya üşendiğimden, üçüncü kez soruyor. gerçekten üçüncü kez sorma eklerken pis pis güldüklerinden eminim. oyuncuları sinir etmeyi çok sevdiklerine de eminim ve bunu basın yoluyla gerçekleştirmişler. "bastırmak zorundayım" diye o üçüncüyü tekrar soruyor ya işte o anda ben var ya işte... artık sıkıntıdan o alttaki ek yorum yerine saçma şeyler yazmaya başladım. ünlü menajer aig, bilmem kim hakkında açıklamalarda bulundu! "önceki atışmanızdan sonra bilmem kim'in moralini bozduğunuzu düşünüyor musunuz?" sorusuna "açıkçası yorumları beni eğlendiriyor, ben unuttum bile olayı" dedi ve ekledi: "kendisi
imde bile değildir" ya da ne bileyim "takımın moralleri düşer gibi mi?" sorusuna "hayır düşmeyecek ve ben yüksek kalmasını planlıyorum" dedi ve ekledi "kaç yaşındasın sen?" şaka maka basın olayının mantığını güzel kurmuşlar. ama çok az soru var gerçekten. umarım sonraki oyunlarda bu noktaya yoğunlaşırlar. -zırt pırt bakkala ekmek almaya gelir gibi kapınıza dayanan oyuncular: iki haftada bir biri gelip ilk 11'de oynamak istiyor. yeni aldığım 16 yaşında adam, üzerinde ilkay-selçuk-kroos-levin-melo var. bana diyor ki "as takımda oynamak istiyorum yoksa gitmek istiyorum". düşün mesela sen gaza gelip bornovaspor'un futbol kurslarına girmişsin. adamın biri gelip seni galatasaraya almış. daha "top-kale, kale-top" diye eğitilme aşamasındasın ama potansiyel var diye para vermiş geleceğini garanti altına almış herifler. galatasaray da o sıralar çok üst düzey bir takım. hatta adam seni as takımına almış lan as. iki gün önce feyste kız stalklıyor, yan sınıfın güzel kızıyla aranı yapsın diye çirkin ama sevilen kızına kanka ayağı çekiyor, babandan uzun samsun aşırıp pencerede tüttürürken korkuyla karışık kendini adam oldum zannediyordun. gidip diyorsun ki "kroos'u filan bırak ben oynat yoksa giderim ben hocam". diyor bunu yav, kendi mahallesinin muhtar kulübesine girer gibi odama girip bana bunu söylüyor. oyuncu satıyorum çünkü oyuncu kaliteli ama yaşlı, kiradan dönecek genç ve çok yetenekli oyuncularım var, canım isterse sattığımdan daha iyisini de alabilirim. meraklı delinin biri gelip "hocam kadroyu niye böyle ettiniz güçlendireceğinize söz verir misiniz?" diyor. yapıyor bunu. kulübün çay bahçesinin yolu üzerinde midir nedir benim odam. adam odama girip bunu söylüyor. "yok bebeğim oyuncuları dağıtıp aha bak şuraya emekli subay gazinosu açmayı planlıyorum. bak bak, oraya işte evet, aynen. sen şimdiden tepsi tutuş özelliğini geliştirmeye bak seni de çaycı yapıcam oraya, bonservisin elimde sonuçta". son uç: kısacası oyunun en büyük bozukluğu maç motoru. bariz yanlış çünkü. sen bu kadar uğraş et, asıl yapman gereken şeyi yapama. o kadar ayrıntılı "kulüp yönetimi oyunu" yapmışsın, ama futbol oyunu yapamamışsın. ee ne kulübü bu, polo kulübü mü? olmuş mu? olmamış. aynı kalitede ama futbola benzer bir maç motoruna sahip oyun çıkarsa fm'yi ağır tokatlar. ama öyle bir şey olmuyor sanırım. grafiklerle ilgili bir problemim yok onu eklemek isterim. bence 2b en güzeli hatta. şaka maka keyifli oyun da şu oyuna futbol ekleyin abiler bir zahmet. oynamak isteyenlere tavsiyeler -burası komik değil-: önce bir türk takımıyla şampiyonlar ligi kazanmak isteyenlere beş altı yıl içerisinde oluşturmaları gereken kadroyu yazayım: kale: muslera iyidir hatta iyiden de fazladır ama yabancı sınırı için onur kıvrak önerim, o da gayet iyi, uzun süre iyi oynuyor ve türk sonuçta. kaptanlık da edebilir. defans: semih'i kesinlikle göndermeyin. 2020'de hala şampiyonlar ligi düzeyinde bir stoper ve mental açıdan çok iyi adam. tek eksiği hava topları, ama bir sıkıntı yaşamadım ben gariptir ki. ama yanına yabancı bulun, semih'ten sonra en iyi toprak var bulabildiğim ama o yeterli değil. sağ sol bek: caner ve gökhan 2020'ye kadar idare edemiyorlar. bir süre gayet iyiler yalnız sonra yetersiz kalıyorlar artık. levin öztunalı'yı alıp sağ beke adapte edin. dribling özelliğini artırın artıramazsanız da zaten kanatlarınız yeterince iyiyse levin savunmada gereken görevi yeterince yaptığı gibi orta saha gibi de oynayabiliyor bekte. gayet yararlı bir oyuncu yani. sol bekte telles çok iyi, sergio ramos kadar iyi, o kalsın. yerine türk olarak emre can var galiba ama denemedim açıkçası, yeni aldım emreyi. caner gayet iyi bu arada. orta saha: ilkay ile mesut süperler. ben bir de kroos aldım siz de böyle gayet kaliteli bir orta saha ile destekleyebilirsiniz. mesut ile ilkay gerçekten harika. kanatlar: adnan'ı alır almaz sol açığa adapte edin. sağa da bilal'i alın. bu ikili efsane ikili oluyor sonra. bir de hakan çalhanoğlu var ama hiç bulaşmadım ben ona. türkiye milli takımında elim değdi biraz ama çok beğenmedim, dikkatimi çeken bir şey yapmadı. forvet: ileride ozan can diye dehşet bir genç yetişecek onu kapın. enes diye bir adam vardı, fena forvet değildi ama pek kullanmadım bilmiyorum. yabancı seçebilirsiniz buraya. edward blake miydi drake diye lakap taktığımdan adını unuttum. öyle bir genç var ki her sene aratın, bulduğunuz anda 11 yaşında bile olsa alın. adnan-mesut-bilal üçlüsü canavardır. bunları birbirine alıştırdıktan sonra forvetsiz bile oynarsınız. tabi bu kadroyu başlar başlamaz kuramazsınız. üç dört sene bütün gücünüzle para kazanmaya uğraşıp biriktirmeniz gerek. bunu da sürekli yetenekli genç oyuncu ayartıp yetiştirip -kiraya yollayın pezevenkleri- satarak ve elinizden geldiğince snayder burak gibi oyuncuların suyunu sıkıp bir şeyler kazanarak başarabilirsiniz. yine de tam kuramayabilirsiniz ama olduğu kadar işte. yalnız genç oyuncu kiralarken kadro durumuna dikkat. sanırım rotasyon hatta yedek olarak aldıklarınız kiralık gitmeyi kabul etmeyebiliyor. mecbur takımda yetiştirmek zorunda kalırsanız bir de yabancıysa sıkıntı. şu anda benim takım şöyle: drake -fırsatçı golcü adnan-mesut-bilal yani içe kat eden (destek)-takımın beyni-içe kat eden (destek) kroos-ilkay -standard orta saha (oto)-savaşçı orta saha (def) telles-semih-sakho-levin -bunlar hep standard. onur kıvrak- bu da normal kaleci. madrid ayarında bir takım. ama yaşlandılar artık yakında yeni gençlere güvenmem gerekecek. bu kadroyu çok geç kurabiliyorsunuz ki bu da çok üzücü, çünkü senelerce beraber oynayabilecek adamlar cidden. kroos sakho ekstrası tabi işin. hatta kroos'u tavsiye etmem uyum sağlaması bir yıl alıyor en az. ben neuer ile bunu çok sevdiğimden aldım, gönül işi. özil sakatlandı maalesef üç ay gidince özellikleri düştü. e artık 31 yaşında mı ne, tekrar toparlayamayabilir. alper ademoğlunu aldım bakalım nasıl performans gösterecek. bu arada ucuza güzel oyuncu almak diye bir şey yok. kulübün kaynaklarını tüketmeden antrenman tesislerini geliştiremediğiniz ve çok kaliteli antrenör dolduramadığınız için zaten tam potansiyellerine yetiştirmeniz zor oyuncuları. bir de yeteneklileri pahalıya satıyorlar, hazırını alsanız aynı para. tabi bir de devamlılık gösteremeyecek mesela bir yıl iki yıl idare edecek sonra gidecek oyuncu aldınız mı bu sefer de takım rayına oturamadığı için şampiyonlar ligi hayal olur. yabancı sınırlaması olmasa aslında ucuza güzel takım kurulabilir belki ama türk oyuncular çok kısıtlı. ama tahminimce 2014'ten başlanıp 2021 civarı dediğime benzer kadro ile şampiyonlar ligi alınabilir. benim gibi her 2. turda bayern çıkmazsa karşınıza tabi. o lanet devam ediyor bu arada, bazen yeniyorum bazen koyuyorlar. çok baltaladılar işimi. -kesinlikle güçlü bir takım ile başlayın. galatasaray çok uygun gerçekten, lige göre en iyi takım olduğu için ve sık sık börklücespor gibi takımlarla maç yaptığı için takım moralleri ful oluyor, takımı rahat rahat kuruyorsunuz ve şampiyonlar ligi öncesi takımı yormanız gerekmiyor. galatasaray oyundaki en kolay takım olabilir. madrid alsan atleticosu var barçası var yüksek yönetim beklentisi var. gs için sadece şamp liginde gruplardan çıkmak yetiyor, lig şampiyonluğu zaten çok kolay iş. oyunu öğrenmek benim kadar yoğun oynamazsanız bir kaç ayınızı alabilir, haydi bir ayınızı alsın diyelim, ama normalde bir oyunu öğrenmek bu kadar sürmez değ mi? işte bu oyun öyle değil. uzun sürede ustalaşıp rahat oynamaya başlayabiliyorsunuz. işte o zaman göztepe alıp lig atlama macerasına girişirsiniz. beşiktaş bile almayın moralinizi sker atar oyun kısa sürede. -özellikle orta sahaları fakat mümkünse bütün takımı, vizyon özelliği yüksek oyunculardan kurun. bu elemanlar bakmadan görebildiklerinden ötürü topu rakibe çok zor veriyorlar. sol kanattan atağa çıkıyor herif ta taç çizgisinin oralarda, bakıyor atacak adam yok ters kanattaki beke kadar yerden pas veriyor. bu abartı oldu da oyunun maç motoru dandik olduğundan böyle şeyler mümkün cidden. -tempoyu maçın gidişatına göre düzenlemek önemli. gol attınız, rakibin gol ihtimali var, tempoyu aşağı çekin ki atakları dursun, moralleri bozulsun ve top sizde daha çok kalsın. bunun için orta sahalardan birinde "tempoyu rakibe kabul ettirir" özelliği varsa ne ala. ya da iki maçlık bir olayın ilk ayağında deplasmandasınız diyelim ve beraberlik de işinize yarıyor, direkt düşük tempoyla başlayın, üstün olduğunuzu hissettiğinizde artırın. iyice öne geçip galibiyeti garantilediyseniz yine düşürün ki oyuncularınız durduk yere yorulmasınlar. çemişgezekspora rölanti ile çıksanız yine atabiliyorsunuz zaten. -oyuncu satın alırken gözlemci raporundaki uyum kısımlarına dikkat edin. düşük uyumlu ya da başka şehre ülkeye uyum sıkıntısı çeken oyuncuları son tercih olarak alın çünkü büyük kumar. neuer'i aldım doşlandı özledim diye zırt pırt tatile gitmek isteyince sattım adamı. uyum sağlayamayan oyuncular ise katkı yapamıyor ve çok düşük kalitede oynuyorlar, bütün takımı bozuyorlar toparlayana kadar aylar geçiyor. -oyunda çok sakatlık olmasına rağmen çok az kırmızı kart var. zira artık kırmızı karttan korkmayı bıraktım çünkü çok küçük bir ihtimal gerçekten. karşı takım çelsi diyelim ve hazard üzerinde kurmuşlar bütün oyunu, şöyle güçlü bir adamı ona marke edip sert dalma komutu verin, kırsın ağzını yüzünü. hazard olmadan çelsi bir hiç mesela. başaramazsa da ihtimal var en azından işe yarayabilir. penaltı da olmuyor, çok nadir. -daha küçük rakiplerle oynamadan önce kilit oyuncularını gözlemleyin. "takımınıza gelmeyi çok istiyor" yazıyorsa kabul edilmesi imkansız bir teklif yapın. hatta teklifi önce önerin, kabul etmiyoruz dendiğinde işte o boş teklifi yapın. sözde aynı mevkiden transfer dedikodusu çıkınca sizin oyuncuların moralinin bozulması lazım ama hiç olmadı öyle bir şey. beşiktaş maçı öncesi frankoya teklif yaptım, reddedilince franko teknik direktörüyle kavga edip maça berbat bir moralle çıktı. bayern açmazı diyoruz biz büyük teknik direktörler olarak bu yönteme. -çok yetenekli adamları bulun bulun ama genç olacak bunlar ve takıma doldurun. uzun süre kiralık oynatın, seneler sonra değerlendiklerinde satın gitsin ibneleri. böylece yabancı sınırlaması da yabancı yetenekleri kaçırmanızı engeller, çünkü kardoya almıyorsunuz ki zaten veriyorsunuz gidiyor ibneler. sizin takımda oynamadan size kazandırıyorlar ileride. beleş ve güzel transferleri de kaçırmayın ama kiralık gitmeme ihtimalleri olduğundan genç ve geleceği parlak ama kalitesiz adamları almak daha mantıklı, öteki çok riskli gerçekten. monnikof diye bir herif var elimde seneye çok yüksek fiyata satıcam, üç senedir kiralık yetiştiriyorum elemanı interde filan olması lazım şimdi kirada fırlama. -transfer ücretini aylık taksitlere bölerken dikkat edin. çünkü 48 aya bölme şansı yüzünden 2m bütçe ile 20m değerli adamı alabiliyorsunuz. fakat ilerleyen yıllarda kulübü topluca hapse atıyorlar, ülkeden sürüyorlar hatta borç yüzünden başkanınız kendini asıyor. oyun geleceğe yönelik kulübün ne kadar borç kaldırabileceğini size bildirmediğinden abanıyorsunuz aylık taksitlere ve 200m borç içerisinde yüzmeye başlıyor ellerinizle büyüttüğünüz kulüp. -fırsat oldukça antrenman tesislerini yükseltip antrenör maaşlarını artırın oyunun kilit noktası bu çünkü. meskiyi bile dandik antrenörlü dandik tesisli takıma aldığınızda bir kaç seneye hakan balta kadar oynayamaz hale geliyor. -kesinlikle kendi takımınız ile ilgili rapor aldığınız elemanın yetenek potansiyel değerlendirme özelliklerine dikkat edin. pırıl pırıl çocukları kaçırabilir ya da kalasları yontmaya uğraşabilirsiniz durduk yere. -pek oynatamadığınız adamları 21 yaş altı kadroyla maça çıkarmayı unutmayın. 25'er dakika oynasınlar ama oynasınlar yoksa maç kondüsyonu eksikliğinden yeteneklerinde gerileme başlar. gerçi bu 25 dakika oynatmanın buna katkısı var mı emin değilim. ama riske atmamakta fayda var. -ha mesela bir hücum antrenörü için tek önemli özellik hücum antrenörlüğü değildir. başka neler önemli bilmiyorum ama hücum antrenörlüğü 20, diğer önemli özellikleri düşük olunca yine kalitesiz eğitim veriyor. işte antrenör durumu da böyle. -oyunun başında disiplin özelliği düşük bir menajer oluşturursanız odanızın aslında antrenman tesislerinin çay bahçesinin yolu üzerinde olduğunu göreceksiniz. -uyum sıkıntısı çeken adamların bilgiler kısmında sevdiği insanları kulübe getirebilirseniz işiniz kolaylaşabilir. ama neuer'in sevdiği herkes ölmüştü malesef. antika herif. -topa sahip bir oyun oynamak isteyenlere de taktik vereyim: yukarıda bahsettiğim gibi: forvet içe kat eden-takımın beyni-içe kat eden standard-savaşçı os st. bek-st. stoper-st. stoper-st. bek *hızlı ve markajı iyi stoperler alıp defans hattını orta sahaya çıkarın. bunlar gelen her topu alacak ve tekrar orta sahanıza kavuşturacaktır. böylece top daha çok sizde kalır. ayrıca top çevirme işine de katılırlar, böylece orta sahada dokuz kişiyle oynarsınız. *defansı orta sahaya çıkaramıyorsanız, bu kalitede adamlarınız yoksa ya da karşıdakiler messiyse defansı ileri -orta saha değil yani- ya da geri seçip, mümkün olduğunca vizyonlu, pas ve defansif özellikleri güçlü olan -en önemsizi defansif özellikler ama çalışkanlık cesaret filan önemli- regista pozisyonunda oyuncu kullanın. bu gerideki defansınızla ileri ucunuzu birbirine bağlayan pirlo tarzı oyuncu olacak ve yayılmak zorunda kalan takımınızın köprüsü görevini üstlenecek. yoksa kısa paslı oynayamazsınız. gerçi defans "ileri" seçeneğindeyken de pek gerek yok buna ama gerideyse mutlaka bir dm şart. *pres artırın ki top kaybedilince geri kazanmak için kıçını yırtsın oyuncularınız. yalnız iki stoperinize "pres yapma" komutu ekleyin ayrıca ki pozisyonlarını bozmasınlar. bir de takım şeklinizi katı yapın ki pres yapayım derken karman çorman olmasınlar. *mutlaka defansif yönü boşlamayacak pozisyonlarda kanat kullanın çünkü ortadan kontra yapamayacakları için kanatlardan pirelerle girecekler. pireleri durdurunca da bekleri ortaya çıkacak. işte kanatlarınız geri dönecek ve iki kişi kapatacak o zaman köşeleri, oh mis rahat edeceksiniz. ben rakipte hem beklere hem kanatlara pres uygulatıp oyun kurmayan orta sahaları elleşmeden bırakıyorum mesela. hiç kontra yaşanmıyor. *tabi topa sahip olacaksanız oyun kuran orta saha rakiplere pres yapmanız şart. sert de daldırın. sırf bunu yapmadınız diye top rakipte kalmaya başlarken sırf bunu yaptınız diye size geçebiliyor. *defanstan kısa pasla çık komutundan emin değilim. bende açık ama hep işe yaramıyor çünkü savunma orta sahada bekliyor aut kullanılırken, top kapılınca işe yarıyor sadece mecburen. kaleci mecbur uzun oynuyor autlarda. kalecinize "yakındaki oyuncuya ver" talimatı da verin en azından aut değil de kurtarış yapınca filan defansa verir.. kötü pas yapan tehlikeli adamlarınıza da kısa pas ve risksiz pas komutu verin. ama takımınız kaliteliyse "topa sahip ol" ve "kısa paslı oyna" komutları yerine "dikine pas yap" komutu verebilirsiniz. topu kaybetmiyorlar çünkü. tam tersi daha uzun ve isabetli paslar yaparak sıkıştıkları yerde kurtarıyor, mesela en basitinden kanat değiştiriyorlar. böylece topu presle kaptırma ihtimalleri azalabiliyor ve mesela bir üçlünüz pas yaparken takımın kalanından koptu diyelim, hop uzun topla serbest bölgeye atıyorlar topu ve boş alan yakalama fırsatınız artıyor ekstra olarak. ama her takıma karşı bunu uygulamak ters tepebilir, karşı takım top kapmada iyiyse mesela ve gaza gelip atak yapmaya başlamışsa daha çok atak görebilirsiniz. bu durumlarda ya da oyunu soğutmak istediğinizde kısa pas ve topa sahip ol kısımlarını kullanın. tabi zihniyet olarak "kontrollü" oyunu seçin hep. *ne zaman ki defansınız adam kaçırmaya başlamıştır, işte o zaman defansı geri çekme ve hatta belki pres azaltma zamanı gelmiştir. rakibin ataklarını iyi gözleyip hangi rakip oyuncunun kilit rol üstlendiğini bulup ona özel markajdan dayağa kadar çeşitli yöntemler uygulayın. *korner savunması önemli: alan olarak savunan üç kişi, iki tane uzun adam tutan uzun adam, iki ön ve arka direği tutan eleman, bir adet kenarı kapatan eleman, bir adet de hemen dışarıda bekleyen adam. ileride adam bırakmıyorum ben, yaldır yaldır takım olarak kontraya çıkabiliyoruz zaten. ama gol yememek önemli olan kontraya çıkmak değil. alan olarak savunanlar boşta gezen markajdan kurtulmuşları tokatladığı gibi içeri gelen topları daha içeri varmadan uzaklaştırabiliyorlar. uzun adam marke edenler de boy zaafından faydalanabilecek elemanları tartaklıyor. belki üç yıldır bir-iki gol yemişimdir kornerden onların da bir tanesini hatırlıyorum sadece, iki bile olmayabilir. *kaleci top çıkarırken baskı yap komutunu açın. böylece kaleci top dağıtırken hata yapar, attığı uzun topları orta sahada bekleyen stoperleriniz toplar ve genelde üst üste ataklar yaşanır, ataklarınızı bitirmeyi başaramazlar. özellikle karşı takım yüksek tempo oynamaya uğraşıyorsa aptalca uzun toplara dayanıyorlar ve kaleciler hızlı davranmaya çalışıyorlar, o zaman çok keyifli oluyor bu işte. zaten top kontrole yönelik taktik bir gol öne geçtikten ve tempoyu düşürdükten sonra gerçek keyfini vermeye başlıyor. karşı takım paniklemeye başlıyor çünkü bu sefer. *sonuçta işte bütün iş bu taktiği hatasız oynayacak bir takım oluşturmaya kalıyor. bu da oyuncu kalitesi uyumu ve antrenör becerisine, bir de motivasyona kalıyor. bunlar sağlanınca bu taktiğin bir açığı yok, kontra yemez, ortalarla gol çok nadir, kornerler sağlam, ara pası geçmiyor, orta saha çok kalabalık, ileride de kalabalık, geride de kalabalık. yine de ofansif orta saha işin ekstrası, aslında bir regista, iki normal orta saha biri hücumcu biri standard daha ideal. ama bende özil olduğundan takımı ona göre kurdum ve kroos ile ilkay üç kişilik oynuyor zaten. -hava toplarını kapan defanslara sert orta, kafa atamayan oyuncunuza yerden orta komutu. ama orta açmayı boşlamayın zira gollerin çoğu ortalardan geliyor. vole filan çakıyorlar, dönen toplar oluyor ve beleşe daha çok atak oluyor. ama her takıma karşı işe yaramıyor tabi, yalnız ben çok çok çok nadir ortadan atak yaptırıyorum. bu tabi oyuncu kaliteniz ve tiplerinize bağlı. bende iki hayvani kanat olduğundan sürekli kanatlardan girip tehlike yaratabiliyorlar, canları isteyince içeri girip içeriden pas veriyor ya da bazen bilal yapıştırıveriyor doksana. -imza attıracağınız oyuncuya sözleşme imzalatırken ne kadar imza ve temsilci bedeli ödeyeceğinize iyi bakın. çünkü oyun bunun hesabını yapmıyor size. siz sanıyorsunuz ki 2m'luk transfer yaptınız, ama imza parası ve öküz temsilci ücreti sayesinde 5m'a çıktı esas net transfer bedeli. buna da bütçeniz izin vermiyorsa transferin son günü beş ay ertelemekten başka seçeneğiniz kalmayabiliyor. dihkat. -çok önemli maçları "kapsamlı" modunda izleyin ki en ufak pozisyonu bile analiz fırsatınız olsun, taktiğinize sürekli müdahale edebilin. bir de kaliteli bir asistan seçerseniz o analizler kısmındaki asistan geri bildirimlerine maç boyu bakın, sizin göremediğiniz pek çok şeyi size bildiriyor aslında orada ama söylemiyor pezevenk. veriler kısmından oyuncu performanslarınızı iyice inceleyebilirsiniz mesela kim adam kaçırmış, kim nerede hatalı müdahale yapmış bilmem ne, rakip için de geçerli. iş çıkabilir buralardan, büyük maçlarda dikkat. -oyun taktik açısından çok serbest. keşif oyunu zaten tamamen. arada çok çılgın şeyler yapabilirsiniz çünkü bir kaleci zorunluluğu hariç kısıtlama yok gibi bir şey dizilim konusunda mesela. arada çılgınlaşın keyifli oluyor. -kilit bir kanat oyuncunuz varsa ve ters kanatta oynayabiliyorsa sık sık, sık sık sık sık kanat değiştirin ki özel markajdan kurtulsun. kalabalık forvet hattını da kurmuşturmak işe yarayabilir bu konuda, birinin yapamadığını diğeri yapar belki ne bileyim. -oyuna başlar başlamaz önceliğiniz sabit bir kadro ve taktik yaratmak olmalı. kadro kaliteniz isteğinizin çok altındaysa en kısa zamanda istediğiniz düzeye çıkarmaya bakın ve orada sabitleyin. bir "nesil" yakalayın ve kazanan kadronuzu bozmamaya çalışın. değiştireceğiniz zaman yavaaş yavaş yapın bunu. geleceği görün. kaptanınız yaşlıysa kaptanlık edecek elemanı 2. kaptan edip ısındırın belki. belki iki sene sonra savunmanızdaki eleman 35'ine girecektir, alın bir genç yetiştirin ısındırın. iki sene sonrayı hesaplayın. taktik için de öyle, taktiğinizi 2. 3. taktik olarak hazırlayıp eskisiyle devam edin, yeniyi yavaş yavaş verin. oyunda tutarlılık gerçekten önemli, kaybetseniz bile emin olduğunuz taktiği bozmayın zamanla oturur. -3 taktiğiniz, toplamda kullanabileceğiniz bütün şeyleri içersin mümkünse. ben buna dikkat ettim ama maç içerisinde diğer taktikleri kullanmıyorum, mevcut taktikte oynama yapıyorum. öteki taktikten alışık oldukları şeyleri yadırgamıyorlar, yani tek taktik içerisinde aslında bir çok şeye alışık hale geliyorlar ve artık çok daha serbest taktik oluşturabiliyorsunuz. -atak yapamıyorsanız mesela "genişletilmiş" den "kapsamlı" ya alıp pozisyonlarınızı izleyerek neden atak yapamadığınızı çözün. sebepsiz yere olmaz bu işler. -aha bak misal az önceki bir maçımı anlatayım. deplasmanda totnım. favori onlar. düşük tempo, "ileride" defans çizgisi, topa sahip olma komutlarıyla başladım. baskın oynamaları ve atak yapmaları gerekiyor ama bunu yapamadıklarından ötürü moralleri bozuluyor ve sizin de ataklarla gol bulma ihtimaliniz mevcut, ama berabere bitse de olur diğer maç tokatlarız zaten. bunlar kırmızı gördüler ki ihtimal artıyor moralleri bozulduğu için, tek forvete düştüler. zaten benim taktiğin en büyük zaafı çift fotvetlere karşı pres yüzünden boşluk vermek. tek forvete düşünce gol atma ihtimalleri kalmadı ama onlar da sağlam defansa çekildiler. dedim ben bu maçı alırım buradan babacım. hop defans ileri, dikine pas yapmayı açtım ki eksikler topu kanatlara ata ata yorarız, tempo arttı, gereken her şeyi yaptım atak yapmak için. ama yine de atak yapamamaya başladık. hop genişten kapsamlıya aldım ve bir de baktım ki adamlar havadan çok etkililer ve top kapma işinde de başarılılar, ne ortalar işe yarıyor ne de dikine paslar isabetli gidiyor. topa sahip olmaya dönüp tempoyu en üste çektim, ortaları da yerden olarak ayarladım ve adnan bir tane gömüverdi şimdi. ne yapılacak? geriye çekilip rölanti. top bende artık bebeğim nıhaha. oldu bittiye getiriverdik işi. böyle ibneliklerle maç çalabilirsiniz. -aslında hiç anlaşmazlık olmamasına rağmen basıncılar ibneliğine birileriyle aranızı bozmaya uğraşır. güzel verdiğiniz cevapları da kötü yazarlar. o yüzden yorum yok diyerek geçmesi en garantisidir. -ya çok yönlü oyunculara yönelin ya da çok oyuncuya yönelin çünkü sakatlıktan kafanızı kaldıramayacaksınız. mesela emre can gibi kaleye koysan sırıtmayan adamlar çok tatlılar bu oyunda. mesela bende üç forvet var, biri hayvan gibi, biri çok iyi ama genç ve çok daha iyi olacak, diğeri de yetenekli, fena değil ama çok genç. hayvan gibi olan da genç gerçi de daha gelişmez o tahminimce, gelişirse de 109'luk olacak zaten artık. bunların biri sağ biri sol açık oynayabiliyor. üçünü de aynı anda oynatıp formasyonumdan hiçbir şey kaybetmeyebiliyorum yani. böylece hem ara sıra sokup maç deneyimi kazandırıyorum, hem hiç isyan etmiyorlar beni oynatmıyorsun diye, hem de sakatlık yorgunluk durumlarında bir sürü oyuncumu dinlendirebiliyorum. böyle dikkat edip planlı oyuncu alınınca çok hoş oluyor oyun. -kesinlikle ama kesinlikle minimum serbest kalma bedeli içeren sözleşmeleri kabul etmeyin. etmeyin abicim. gerekirse daha çok maaş verin, imza parası artırın ikna edin o maddeyi çıkarmaya. hatta ibneliğine 1mr'a minimum serbes kalır ekleyin de içiniz rahat etsin. en kaliteli oğlunuz gibi sevdiğiniz yavrunuzu alıverirler gıkınız çıkmaz. bilalimi aldılar böyle iki sene peşinden koştum ki tam takımı oturtmuştum bir kanada adnan, birine bilal harika ikili yakalamıştım, adnanı antrenmanlarda ters kanada alıştırmıştım filan. -oyunu kurcuk kurcuk kurcuklayın, sağından solundan bir şeyler çıkabiliyor. -yönetimin sizi sevdiğini düşünerek hareket etmeyin. bunu düşünebiliyorsanız takımı geliştirmişsiniz demektir, bu da takım sizsiz de yapabilir demektir. buna rağmen yönetim ilişkisini bozuk yapmışlar, asla artmıyor güven durumu. dandik meseleden şıpa diye kapının önüne koyabilirler hiç gözünüzün yaşına bakmıyorlar ve siz gittikten sonra arkanızdan ağlayan bir allahın kulu olmuyor, o kadar mesainiz var oysa. teknik ekibiniz istifa eder yenisini alırlar, problem mi? -maç öncesi çalışmaları kapatmayın, oyuncular taktikleri unuturlar. önemli maçlardan önce maça yönelik çalışmaları 2 güne çıkarın. arada gerekli gördükçe oyunculara izin verin antrenman kısmında. yine güçlü yedek kadro ard arda gelen fikstür hatalarının kurtuluşudur. daha dün mesela birer gün aralıklarla üç maç denk geldi. ortadaki maça yedekleri çıkardım ve hiç problem yaşamadık. -lakap ekle özelliğini kullanın çok keyifli. Çok acımasız bir stoperim var mesela, özelliklerinde şu yazıyor "Öyle bir marke eder ki maç bittikten sonra rakibi "Acaba hala arkamda mı" diye bakmaya devam eder". Bu herife nazi adını taktım antrenmanlarda filan "şş lan nazi" diye çağırıyorum, dövemiyor ama kızıyor. Ozan Tufan ile Ozan Can karışmasın diye Tufan'a Ozan, Can'a Ozzymandias deme kararı aldım. İkinciyi demeye kadar maç başlıyor ama olsun, oziman diye okuyorum içten içe. mesut'a da hakan şükür lakabı taktım
ofansif orta sahada hakan şükür yazıyor artık. -antrenmanlarda kötü performans gösteren oyuncularınızı anında uyarın, hiç acımayın. daha sıkı çalışsınlar. ama antremanlarını da en uygun şekilde düzenlemeyi unutmayın. dikkat edin siz fark etmeden 50m'luk oyuncunuz hakan baltaya dönüşmesin. gelişen oyuncularınızı da düzenli olarak övün antrenman seviyesi olarak, devam etsin ibneler. -her sene belli antrenmanları tekrarlayın, tatile gidip geldikten sonra unutuyorlar, dağılıyorlar ve özellikleri de düşüyor üstelik. top kontrol, hücum, savunma gibi şeyleri sene başında verin, takım düzene oturunca dengeliye dönersiniz. -aha şimdi gençlerbirliğine de atıp top kontrolüne geçip tempo düşürdüğüm için kırmızı yediler. dilediğim gibi at koşturabilirim artık muhahah. çok kötü koydum gençlere. sona doğru 6-0 olunca sinirden tek stopere geçtiler, sonra değiştirip üç stoper yapıp bekleri kaldırdılar ortadan gerçi, ki kanattan geliyorum bu da iyi. daha da atarım herhalde. rölantiye almama rağmen takım atıyor durduramıyorum. hakan şükür iki gol iki asistle oynadı. yine kafa golleri tabi. yalnız sinir bozma taktiğinde büyük bir problem var. leblebi gibi oyuncu sakatlıyor karşı takım. az kart çıktığı için, kırmızı kart yeme ihtimalleri sizin eksilme ihtimalinizden daha az. üç dört beş sakatlıyor çünkü ibneler. bir bakmışsınız dördüncü oyuncunuz da gidince sahada on kişisiniz. oyuna göre böyle bir şey mümkün, karşı takımı 11'e 11 yenemiyorsanız sakatlayın anasını satayım, ne kadar gerekiyorsa kırın bacağını. nasıl olsa kırmızı kart diye bir şey yok. adamın göğsünde ezik var
maç sonrası öğreniyorum, sakatlayan oyuncuya sarı bile çıkmamış. becerememişler oyunun bu yönünü. aslında sinir bozma taktiğine karşı takımı reaksiyon göstermesi çok iyi düşünülmüş, güzel bir ayrıntı. ama kart da çıkmalıydı arkadaş.. bir de gerçekten çok abartı sakatlıklar çıkabiliyor. özil 3 ay gitti şimdi. adam kilit oyuncu anasını satayım, osmanlıspor maçını kazanıcam diye özili kaybediyorum. sağ bek yedeği ozan tufan yok bir kaç ay. ilkay sakat. çok abartıyor oyun çok sinir bozucu gerçekten. 3 ay nedir lan bir kaç hafta olsa yine anlarım o bile fazla. -kesinlikle iyi bir asistan seçin. buna rağmen asistanınızın her dediğine güvenmeyin. işe yarayabilecek üç zıt mantığın üçünü de çelişkili bir şekilde önerebiliyor basit bir mantıkla çalıştığından ötürü. asistanınız size oyunun durumunu anlatmaya yarayacak tavsiye vermekten çok. o noktada da sık sık geri bildirimlere bakın dediğim gibi. mesela önce "ayağa pas yapak" der. yaparsınız. bu sefer "uzun paslarımız çok iyi dikine gidelim" der. neden? ikisi de işe yaramaktadır çünkü. siz ikilemde kalınca kapsamlıya alıp pozisyonları kendiniz yorumlayın. ya da az önce şu oldu bak: orta açıldı, kafa vurdu benim forvet kaleci mükemmel bir şekilde çıkardı topu, ama dönen toptan attık. sevinç anında "kanat oyununa alternatif bulmalıyız çünkü şu anda işe yaramıyor" dedi asistan. düşün bak gol atmışız kulübede seviniyoruz herkez zıplıyor sarılıyor, adam bağıra bağıra "hocam kanat oyunu işe yaramıyor!" diyor. tokat atar mısın atmaz mısın? e bu ne o zaman? bu gol ne?