51
burdayım!!
52
Peki sorayım. İnsanların duygularını yazarak daha iyi aktardığını biliyoruz. Bu onların bilgisizliklerinden mi kaynaklanıyor yoksa doğal olan bu mudur?
53
@55 güzel konu bununla da ilgili düşünüyorum son zamanlarda :D bakkala gidip geliyorum bekle :D
54
aig neydi lan
#354034 poot | 04/12/2014 22:50
55
@55 bence yanılıyorsun lan yazarak da anlatılıyo tabi ama konuşmak her zaman daha kolay yazmaktan
bence. tonlama, jestler falan. hayır bi de yazı kalıcı olacağından dolayı insanlar sayfalarca yazısını yırtıyo lan.
#354046 silahşör | 04/12/2014 22:53
56
@58 kolay olması iyi olması demek değil ki. Yazıda güzellik arıyorum ben. Mesela ben burada yazdığım cümleleri, kıtaları falan yüz yüzeyken hemencecik söyleyemem.
57
@59 dediğin doğru tabi ama ben de duygu aktarımını kastediyorum mesela şiiri düşün sen şiir yazarken çok yoğun duygular katarsın ona ama sapığın biri alıp kompozisyon okur gibi okursa dinleyici hiçbişe anlamayabilir. yaılarda kılı kırk yarıp silip silip baştan yazma veya kimseye okutmadan önec defalarca kontrol etme şansın olduğu için daha iyi ifade ediyosun kendini tabi. konuşurken bunu yapabilmek için daha fazla zamana ihtiyacın olur ama yüzyüze muhabbetlerde tutukluk olmaması adına aklına ilk gelenleri söyleyiverirsin :)
#354064 silahşör | 04/12/2014 23:00
58
59
@60 aslında biliyor musun, insanların şöyle bir sorunu var; hemen cevap almak istiyorlar ve bakışlarıyla, mimikleriyle bir baskı oluşturmaya çalışıyorlar. O yüzden insan bocalıyor işte. Aslında normal olan, soru sorulduğunda düşünüp cevap vermektir. Ama hiç mümkün olmuyor.
60
@61 entariyi sil ve buradan uzaklaş..
61
@62 evet haklısın ben açıkçası birebir diyaloglarda da düşünerek konuşmayı severim hem daha keyifli oluyo diyalog sen de dene bırak verme cevap, hem sana bişe diyim mi böyle bir durumda mesela biri sana bir şey sordu cevap beklerken istediğin kadar düşün düşünürken de jestlerini kullan ama mesela kafanı kaşırsın sağa sola bakınırsın sesli düşünürsün falan karşındakinin hoşuna gitmeyeceğini düşünme genelde gülümsetir.
#354073 silahşör | 04/12/2014 23:07
62
@58 ve 59, yazı yazmak karmaşık fikirleri ya da kurguları aktarmada daha sağlam bir yöntem. tartışma için de öyle. konuşarak anlaşmanın ve tartışmanın kendine özgü artıları vardır. dilimizin çok büyük kısmı aslında işaret dili, tonlama ve mimiklerden oluşuyor, biz farkında olmasak da. tabi ayrıca yüz yüze olmanın farklı bir sıcaklığı var ama işin sırrı işaret dili, jest ve mimiklerde. fakat insan düşüncesi tam olarak bilgisayar mantığında işlemez. yani öyle kafana esince bir klasöre gidip, derli toplu düzenli ve hatasız bir şekilde belgeleri çıkarıp kullanamazsın. insan düşüncesi sürekli akar ve bilgiler birbiriyle bağlantı halindedir, zincirleme şekilde ortaya çıkar hatırlanır ve unutulurlar. insan bildiğini tekrar düzenlemek, derlemek, hatırlamak ve kurmak için zamana ihtiyaç duyar. tartışmada deneyimli bir kimse bilgilerine ulaşmak için aynı yolları tekrar tekrar kullandığından çok daha derli toplu ve karmaşık yapıda bilgiler saklayıp onlara hızlıca ulaşabilir ama bunun bile bir sınırı vardır ve bu seviyede tartışan çok fazla insan yoktur. bu nedenle işin tartışma kısmında yazının büyük bir avantajı vardır: zaman. düşünürsün, küçük aralar verirsin, silip cümleyi baştan kurarsın, bitirip okursun. artı: hafıza ne kadar fazla duyu ile beslenirse o kadar kuvvetlidir fakat bu duyuların konuya odaklanmış olması gerekir. yüz yüze tartışma esnasında insanın bilinç altı sayısız şeyin aynı anda farkındadır. çevredeki insanlar, ortam, ortamın unsurları, karşıdaki ile ilişki-statü farkları, bilmem ne, bilmem ne. fakat yazarken ve okurken tek duyu, tek bir şeye odaklanır: kelimelere. düşünce bir soyutlamadır, doğanın soyutlanıp kavramlar halinde zihinde örgütlenmesidir. yazı, bu soyutlamanın soyutlanmasıdır. kavramların çeşitli semboller ile ifade edilmesidir. yani yazarken ve okurken çift katmanlı bir süreç işler, aynı anda yazdığını görürsün ve hafızan görme duyun ile desteklenir, hem kelimeleri okurken hayali bir ses duyar ve o seslerle düşünürsün, hem kelimeleri oluşturan sembolleri anlamlandırır ve o şekilleri aklında tutarsın. bu açıdan okumak ve yazmak çoğu durumda daha avantajlıdır. bir diğer avantaj ise yazıyı saklayabilirsin. bitirdikten sonra tekrar okursun. on sene sonra tekrar okursun. her okuduğunda kendi yazdığından bir şeyler öğrenirsin. hatta unuttuklarını hatırlarsın. insan her bilgisini hatırlamaz, onları çok sağlam kursa bile unutabilir ve geçmişe baktığında kendi kendinden bir şey öğrenip bakış açısını genişleterek şaşırabilir ki çok garip bir duygudur. daha da anlatırım ama anlaşıldı bence.
63
ama tabi karmaşık olmayan gündelik ve basit konuşmalarda yüz yüze iletişim çok daha güzeldir.
64
@65 anlaşıldı gomutanım. Şimdi ambalajını henüz açtığım bir konuya yatay geçiş yapalım. İnsan, hiç görmediği birine en çok ne kadar sevgi duyabilir? (A) Bu sevgi ömrü boyunca devam edebilir mi sizce? (B) İki insan düşünün birini görüyorsunuz, diğerini görmüyorsunuz. İkisiyle de eşit süreler görüşüyorsunuz. Peki, görmediğiniz şahsı daha çok severseniz, bunu nasıl açıklarsınız?
65
@67 ne yaşandığına bağlı, insan hiç görmediği birine epey sevgi duyabilir, hiç görmediği birini gördüğünden daha çok da sevebilir. ama gördüğü kişinin büyük avantajları var orası ayrı :D mümkün şeyler ama düşününce.
66
Bu arada sohbetimize
aig ile soru cevap başlığında devam edelim diyorum. :D
67
@67 her sevgi ömür boyu sürer. sevgi bitebilen bir şey değildir kardeşim. ve kapasiten ne kadarsa o kadar sevebilirsin sevmek için görmeye ihtiyacın yok. gözlerin sevgide hiç bir rolü yok. aig'nın işine burnumu sokmak gibi olmasın ama benim düşüncem bu.
#354094 silahşör | 04/12/2014 23:19
68
@68 peki aşık olabilirler mi? Bu durumda kişinin sadece yazdıklarına aşık olmuş oluyor.
69
bu aig size ne etti gardaşım ?
70
@70 yok ya isteyen yazsın. :D hem dikkat edersen ikinci tekil şahsa sordum soruyu, senden de cevap alabilmek için.
71
@71 aşkı nasıl tanımladığımıza bağlı. aşkı kuvvetli bir bağlılık ve sevgi olarak tanımlarsak olabilir ki ben öyle biliyorum. ama işin içine cinsellik girmeden bizim bildiğimiz şekline dönüşmüyor olay. gözlerin sevgiye katkısı vardır. gözlerin değil de, ben dört sene uzak ilişki yaşamış biri olarak söyleyeyim: iki insan birbirinin hayatında dahil olabilmeli. arkadaş ortamını görmeli, arkadaş ortamında görmeli, hayatına dahil olmalı beraber yaşamalı problemleri paylaşmalı falan filan, falan filan. uzak kalınca bunlar olmadığından aslında bir ara kavuşma umudundan öteye geçemiyor olay.
72
@72 napalım adamdan bir şeyler kapmaya çalışıyorum.
73
@74 Sigmund Freud aşkı cinsellik temelli olarak tanımlıyor. O zaman birbirini görmeyen iki insan için durum biraz farklı olmaz mı? Yani aşkın yüzdesi ne kadar olur? Gerçi burada başka bir konu daha açılıyor ama neyse. :D
74
@74 haklısın, ama öyle düşünme sevgi çok farklı bi olay yani bence, şimdi bencilliği bir tarafa bırkalım ve düşünelim birini seviyorsan onun asla zarar görmemesini ve hep mutlu olmasını istersin değil mi? sevgilin gelip sana; ben şu adamla/kadınla adha mutlu olucam ayrılalım dediği zaman onun mutluluğunu isteyen ve onu seven biri bunu anlayışla karşılamalı ve sevgilisi sylediği kişiyle hakikaten mutlu olursa bundan üzüntü duymamalıdır. yani tabi kavuşma umudu var bu işin ama salt sevgiden bahsediyorsak bu durumu bence görüşmeye bağlamamak gerek anne sevgisini ele alalım çok farklı kavramlar değil, sevgi çeşidi, doğarken annesini kaybeden biri hayatı boyunca hiç görmeyecek olsa bile annesini çok sevecektir.
#354104 silahşör | 04/12/2014 23:28
75
@76 sigmund freud her şeyi cinsel temelli tanımlıyor :D zaten normalde cinsel temelli tanımlanıyor. bizim kültürümüzün tek eşli olduğunu düşününce öyle tanımlanması da doğal kaçıyor. ama ileride bu durumun değişeceğini düşünüyorum. o değil aşkın tanımını tam ben de emin olarak yapamıyorum. cinsel çekim midir? benim tanımlarım belli: sevgi vardır, cinsel çekim vardır. bu ikisi birleşince insan sevgili olur. aşk nerede dahil oluyor konuya bilmiyorum, belki de gereksiz bir kavramdır aşk. işin içinde hiç cinsellik yoksa ona aşk demek biraz zor olur. yine fotoğraflardan, kişilikten, sesten bilmem neden cinsel çekim duyulabilir ama bilemiyorum. ben kendi deneyimim için söyleyeyim: ilk görüşmeye kadar aşk diyebileceğim bir şey yoktu ortada. sonra da sonraki görüşmeleri beklemeye dönüştü zaten iş. ama sevgi ayrı tabi. insanların temel sosyal ihtiyaçları var, yemek yemek, su içmek kadar doğal ihtiyaçlar bunlar insan için. insanlar birbirinin bu sosyal ihtiyaçlarını karşıladıkları ölçüde aralarında sevgi bağı oluşuyor sanırım.