aig: bir efsanenin macerası

  1. 1
    evet sezon 1 ile karşınızdayız. ilk fm maceram idi o sebeple galatasaray'ı aldım. aslında beşiktaş tercihimdir ama o bile zor geldi. toyluğum yüzünden yönetim ne derse onaylayarak işe başladım. gerçi zaten sonra yan çizince kabul etmiyorlar hiçbir şekilde. ya oyun galatasaray'ın gerçekten battığının farkında ya da başlangıçta bir gariplik var: transfer bütçesi vermiyor adam gibi. gerçi çok para olmadıkça ben yine beceremezdim hiç bilmediğim için. sezona çok iyi hazırlandık, ben normalde sevdiğim tarz hücum taktiğini bile bırakıp galatasaray tarzına yoğunlaştım belki alışmaz oynayamazlar diye tırsarak. 3 taktiğin ikisi de atağa yönelikti, biri daha kontraydı sadece. 3.sü zaten rölanti. hazırlıklar gayet iyi geçti dediğim gibi. bir lig seviyesinde takımı yendik, bir de çelsi ile berabere kaldık. öyle olunca ben gaza geldim tabi. kendi motivasyon özelliğimi epey yüksek tutmuştum. sezonu kurtaran şey o oldu herhalde. takım uyumu, oyuncuların mutluluğu ve motivasyonu genelde çok yüksekti. saygı duyulan babacan pembe yanaklı bir adamdım, disiplin de azdı. neyse ilk ciddi maç fener süperkupa, iki tartışmalı penaltı ile 4-2 aldılar. sonra basında muhabbeti döndü zaten penaltıların. sonra sezon çok kötü başladı, çünkü beceremiyordum istediğim gibi oynatmayı ki çok vakit harcayıp çok kurcaladım gerçekten. sezon ortalarına kadar hep delirdim maçlarda, en küçük maçlar bile sinir bozucu geçti. sıralamada düştük, sonra yavaş yavaş çıkabildik geri. fener ismail kartal'ı kovdu hemen, sonra battılar ve hiç toparlayamadılar, üç kere karşılaştık üçünü de aldım sezon boyunca. beşiktaş liderliğe oynayamadı ama üst sıralara tutundu. karabük canavar gibi başladı. şampiyonlar ligi'nde gruba: man. city-schalke ve adını unuttuğum dandik bir takım geldi. şalke ile yaptığım ilk maçı aldım kendi evimde. şalke sitiyi yendi. küçük takımı herkes yendi. yani ortaya gelince ilk üç takımın puanları eşitti ama sonraki maç şalkenin evinde, çıkamayız diyordum. şampiyon da olabileceğime inanmadığım için bu sene alışıp seneye başka takım bulmayı düşünüyordum kovacaklar çünkü. bundan sonra moraller biraz iyileşmeye, sonuçlar yumuşamaya başladı. ben de alıştığım için daha rahat taktik veriyordum ama hala ipin ucundaydık. bu noktalarda hücum futbolunu bırakıp kontrole yönelmeye başladım. ayrıca yaratıcı oyunu bırakıp katı ve disiplinli oynatmaya başladım takımı. neden: 1- sanırım gevşek oynatınca çok posizyon kaybediyor, çok yoruluyorlar. 2- serbest oynamak için yeterli yaratıcılıkta üç dört oyuncu var sadece. komutlara uymayınca sansür unu çıkarıyorlar. 3- sürekli hücum ve pres yaptırınca yoruluyorlar, pres ile pozisyonlarını kaybediyorlar. şampiyonlar liginde zayıf takımı yendik, sonra man. city'e kaybettik. yine sinir bozucu ve zor geçti, ta ki şalke maçında deplasmanda berabere kalıp gruptan çıkmayı garantileyene kadar. sonraki man. city maçına takım deli gibi moralli çıktı. oyun burada döndü işte tam. kontrol oyununa iyice alışmışlardı ve maçta inanılmaz performans gösterdiler. daha önce hiç görmediğim ataklar yaptılar filan. ama man. city son dakikada golü bulunca 3-3 bitti yanlış hatırlamıyorsam ve 1. çıktılar. kısacası gruplarda epey iyiydik. ama sonra kurada barça ile eşleştik ki bir sürü eşit takım vardı monaco filan. garip oldu. takım o maçtan sonra çok gaza geldi ve oyuna da alışınca bir galibiyet serisi başladı. ligde 10 filandır herhalde, gerisinde de tokatladık herkesi. lig arası filan da oldu tabi. epey uzun bir dönem çok rahat geçti, moraller çok iyiydi, uyum, soyunma odasındaki ruh hali filan süperdi. aman bi övgüler, ben onu övüyorum şu şunu övüyor, o beni övüyor, gaza geldik gidiyoruz. uzun ve zorlu bir süreçten sonra liderliğe oturduk- uzun sürdü çünkü karabük de aynı galibiyet serisine girdi ve benimle maç yapıp kaybedene kadar düşmedi oyundan. gerçekten ilk 17 maçta 3 mağlubiyet filan almışlardı galiba. fenaydı. sonra geldi barça maçı. öncesindeki bir kaç aylık dönem aşırı sakatlık ile geçti. oyuna çok fazla yansımadı ama sürekli birileri gidip geldi ve sezon ortasında gerçekten çok fazla sakatım oldu. barça maçında ilk maç bizim evdeydi, kontrol ve savunma ağırlıklı çıkardım. muslera ile bu maçta tanıştım. pezevenk en az on gol çıkardı, barça yirmiden fazla atak yaptı. buna rağmen biz de çok iyi ataklar yaptık ve bütün sezon bir kere gördüğüm şu sahne yaşandı: snayder orta sahanın gerisinden uzun ara pası yolladı. burak orta sahanın ilerisinde topu kaptı, sürdü, sürdü, ter stegen'i çalımlayıp golünü attı. sonra rölanti ve maç geldi. ama tabi deplasmanda ağzıma sıçarlar diye düşünüp çok fazla sevinemedim. gerçi sevindim lan beklemiyordum hiç. barça 2. maç çok daha garip geçti. deplasmanda olmamıza rağmen 2-0 öne geçtik, nasıl oldu ben de bilmiyorum ki onlar yaldır yaldır atak yapıyorlardı, bala göte girmiyor ya da muslera harikalar yaratıyordu. biz de karambollerden filan atıyorduk zaten. haliyle rölantiye soktum çok erken saatlerde. 4 atmaları lazım sonuçta. derken bir tane salladılar. 2-1 oldu, oyuncular yorgun, acayip ataklar yapıyorlar ve bunu atınca gaza geldiler haliyle. bir tane daha atabildiler ve 2-2 bitti maç. ver elini bayern. ney? bayern mi? ühüh.. evet, yine uygun takımlar varken bayern denk geldi. barça hadi neyse de bayern ağır kaçtı. buradan sonra aldık yürüdük zaten. bayern 2-0, 2-0 koydu geçti yapacak hiçbir şey yok çünkü zayıf yönleri yok adamların. neyse sona doğru takım biraz bocaladı ama yine de kazandık. küçük takımlara pres yaptırmıyordum, hata ediyormuşum. takıma uzun süre hatalı oynatmama rağmen şampiyon olduğumuza göre gs ile şampiyon olmak o kadar da zor değilmiş bunu öğrendik. ama oyunda ufak problemler var. mesela muslera ve sinan'ın arkasında kalan dandik kaleci eray illa ilk 11 oynat diyor. bak yedek bile değil çünkü yedeğe bile almıyorum. ilk 11 diyor. gidicem diyor. sansür tir git demek düşüyor bana da. yine melo-selçuk -ki uçtu gitti gerçekten çok iyiydi- ve dzemailinin arkasındaki yekta ilk 11 diyor. yedek de demiyor ki yedekde dzemaili var lan. dzemaili yani. yekta-dzemaili. neyse satıcam hepsini zaten. ayrıca şampiyonlar ligine seyirci çok fazla tepki vermedi. fener maçını almama bile daha çok tepki vermişlerdi ki o maç da çok boş bir maçtı. şimdi çeyrek finalde barçayı iki maç kaybetmeden 3 gol atarak yense gs, üç yüz yıl sonra bile hatırlanır. ha bir de top kontrolüne dayalı oynamak çok keyifli lan :D bizimkiler pas yaparken seyircilerin "ooo" "ooo" diye gaza getirmesi filan. ihih. seneye de madridi yenmeyi düşünüyorum bakalım.
    #364763 anoktainoktagnokta | 17/12/2014 17:21
     
  2. 2
    oha lan on dakikada ne kadar fazla yazmışım :D makine gibiyim.
    #364764 anoktainoktagnokta | 17/12/2014 17:21
     
  3. 3
    okumadım favını verdim işten gelince okucam.
    #364765 gideniaratmayanadam | 17/12/2014 17:22
     
  4. 4
    ayrıca ilk 11 oynamakta ısrarcı olanlara sansür tir git de 2-3 maç sonra sansür unu yiyim gönderme beni derler rahat ol
    #364768 gideniaratmayanadam | 17/12/2014 17:23
     
  5. 5
    rezerve tıkınayım bir açık kafayla okucam.
    #364769 strogoff | 17/12/2014 17:24
     
  6. 6
    bunu cidden okumamı beklemiyosun dimi ?
    #364770 anexeiss | 17/12/2014 17:24
     
  7. 7
    @6 oğlum sırf sen okuyasın diye yazdım :( okursun bence..
    #364771 anoktainoktagnokta | 17/12/2014 17:29
     
  8. 8
    ikinci sezon ile beraberiz. transfer dönemi hareketli geçti. ozan tufan, serdar aziz, ivelin popov, mert günok gibi arkadaşlar renklerimize bağlandı. ama daha da önemlisi çok iyi isimler kiraladık. gökhan gönül, aras özbiliz. ve tabi suso. bildiğin hazard gibi oynuyor herif. lige çok iyi başladık, uzunca bir süre çok rahat geçti, farkı açtık gelene geçene koyduk. takım geçen seneye göre epey iyiydi ama savunmada sıkıntı vardı şeşu gittiği için, aziz de, semih de koray da hava toplarında kötü olduğu için her maç kanattan ve duran toplardan yapılan ataklarda tırsarak geçti. ne kadar iyi oynarsa oynasın gol yeme ihtimali vardı takımın çünkü orta açılmasını engellemek gerçekten imkansız. ikinci lig topçusu bile kenarda topu aldı mı pres yapan iki kişi hiç yokmuş gibi yürüyüp orta açabiliyor. engelleme ihtimali yüzde beş filan. neyse ligde farkı açtık, şampiyonlar liginde madrid ve güzel bi takım daha vardı unuttum adını o takım bulunan gruptan çıkmayı başardık, mardide yenildik tabi iki kere. ikinci turda çelsi ile eşleştik. yalnız semih kaya ara transfer döneminden sonra olay çıkardı. geçen sene kadroyu güçlendiricem söz demiştim ve güçlendirdim, ama yetmemiş paşamıza, gidicem diye tutturdu. dedim otur oturduğu yerde. bu da gidip oyuncuların moralini bozdu pezevenk. sene sonuna kadar morallerle boğuştum en süper maça bile eh işteli morallerle çıktılar. çelsi ile onların evinde 0-0, kendi evimde 2-2 berabere kalarak geçtim. sonra münih denk geldi geçen sene olduğu gibi, hile hurdayla onları da geçtim. yani aslında çeyrek finalde kaldım. münihi geçince juve geldi, tam bizim denk takımdı onları da elemeyi başardık. burada hile hurda yok tabi takımın moraller de düzelmişti. ligi, süper kupayı ve ziraati aldık. finalde de psg denk geldi. madrid'i nasıl geçtiler merak ediyorum çünkü final maçında sansür gibi oynadılar. bizim kazanma ihtimalimiz daha fazlaydı iyi savunma yapmasalardı. muslera hayatının maçını çıkardı. penaltılarda kazandık. çeyrek final diyelim hadi ama juve ile psg'yi alnımızın teriyle eledik :D haydi bakalım şimdi neler olacak.
    #367945 anoktainoktagnokta | 22/12/2014 01:02
     
  9. 9
    reserve
    #367946 silahşör | 22/12/2014 01:03
     
  10. 10
    reserve
    #367947 strogoff | 22/12/2014 01:03
     
iv>