mhpliler yeni akitçileri tokatlamış
- 26(bkz: it iti ısırmaz) atasözünü çürüten olaydır.
- 27sevgili aig size bişey sorucam herhangi bir mahsuru yoksa. Sizde solculuk adı altında kürt faşistliği yapanlardan mısınız (ki ülkemizde son moda bu bence)? ve konu belki biraz sapıcak ama kendi adıma bir çıkarımda bulunmak istiyorum sizce pkk bir terör örgütü müdür? Çünkü bugüne kadar tanıdığım solcuların büyük kısmı solculuk adı altında kürt faşistliği yapan insanlardı ve bu insanlar faşist olmadıklarını söylerler niye çünkü bu insanlar solcudur o yüzden ırkçılık yapmazlar ve türk milliyetçisi birini görünce faşik faşik diye ortada dolanan tiplerdi. Acaba sizde bu insanlardan mısınız?#384007 gündüz yüzlü sap | 15/01/2015 01:26
- 28tek yok anarşizm sonaa seks..
- 29@30 açıkçası iki halkı pek ayrı görmüyorum ben. iki halkın da birleşip aynı şeyi yapması gerektiğini düşünüyorum. ama işler çok karışık.#384015 anoktainoktagnokta | 15/01/2015 01:32
- 30@26 efendim oturdukları felan yok yanlız ellerindede birşey yok haliyle ortaya çıkabilen birşey yok. Daha önce söylediğim gibi bu ideoloji aristokrat insan eksiği çekiyor haliyle kendilerini ifade edemiyorlar durum böyle olunca pek birşey yapsalar dahi göze gözükmüyor. Bakınız, muzisyenlerimize hep sol kökenlidir, bakınız yönetmenlerimiz aynı şekil ressamlarımız aynı şekil. Milliyetçi kesimi ifade edecek kim var ? Ortadoğu gazetesi açıp okudunuz mu ? Bırakın bunları 4 bakanın davasının halka açık medya eşliğinde yapılsın dedi mhp. Reddedildi mesela biliyor muydunuz bunu ? yok çünkü ifade edecek bir kanal yok ortada.#384019 neset ertas | 15/01/2015 01:35
- 31@37 evet bu ilginç bir görüş. hiç bu açıdan bakmadım, bakıldığını da görmedim. neden olabilir peki bu, anlam veremedim çünkü ben? bu arada asıl tartışmamız gereken şey milliyetçiliğin kendisi sanırım. nedir tam olarak milliyetçilik? neyi amaçlar, hangi problemi nasıl çözmeyi düşünür, toplumsal hayatı nasıl örgütler, nasıl bir devlet planlar?#384021 anoktainoktagnokta | 15/01/2015 01:38
- 32behzat yine entry silmiş, bunu hep yapıyor bu çocuk :(#384024 anoktainoktagnokta | 15/01/2015 01:38
- 33bunu açıklamak için önce şuradan bakmak gerekiyor diye düşünüyorum, İnancı olan bir kişi için yaradan her millete özellikler vermiştir bu özellikler o millete özgüdür, Türkler ise teşkilatçı bir aile yapısına oradan teşkilatçı bir toplum yapısına oradan teşkilatçı bir devlet yapısına bu özellikleri ile sahip olmuştur ve savaşçı özelliklere sahip bir millettir. İnanmayan biri tarafından bakarsak dahi her milletin kendi özgü özellikleri olduğunu görürüz ve bu saydığım özelliklerin bizde olmadığını söylemekte absürd kaçar zira tarih ortada. Şimdi durum bu iken bizim bu özellikleri sevmemiz bizim bu özelliklere sahip çıkmamamız absürd kaçmıyor mu? Neden yani bizim onca türk devletimiz gerek islamı şereflendirmiş gerek gurur duyulacak işler yapmışken bunlarla neden gurur duymayalım ? bunun adı ırkçılık mıdır ? insanin insanını sevmesi ırkçılık mıdır ? Sol görüş henüz ortada pek yokken Osmanlıda Türkçülük akımınıı ortaya çıkaran bir makale var ismi : "3 Tarzı siyaset", neden Panislamizm değil neden osmanlıcık değil neden türkçülüktür sorusunun en büyük cevabıdır. Sol içinse, diğer entrylerimi okursanız benim bir sol karşıtı olmadığımı görürsünüz hatta ve hatta gerçekten yüreğümle söylüyorum saygı duyarım, çünkü herhangi bir ideoloji adına kendinden fedakarlık edebilen insan saygı duyulası insandır görüş farketmeksizin çünkü odun değildir düşünüyordur. Fakat neden sol değil ? sol özgürlükçü felan değildir ben bakıyorum gorbaçova kadar sscb ye 5 milyon tane aynı kottan üretilmiş herkes tek tip, bakıyorum kübaya dünya güzeli plajları halk değil turistler kullanıyor. Şimdi diyeceksin herkesde aynı kot kötü mü ? herkesin beynine bu fikri aşılayacaksan değil efendim ama bu seferde bu bir ütopya değil midir ?. Sol görüş gereklidir, sol da bir reflekstir fakat ben ortada ideallerimi koyabileceğim bir değer yargısı görmüyorum. birde bu soruların hepsini buradan cevaplamak pek kolay değil teker teker daha kısa metrajlı sorarsanız daha açıklayıcı olabilirim.#384033 neset ertas | 15/01/2015 01:57
- 34@36 buradan güzel tartışma çıkar yalnız uzun yazmam gerekecek, kafamı toplayabildiğim bir zaman -büyük ihtimalle yarın gündüz- cevap yazacağım ilk fırsatta.#384036 anoktainoktagnokta | 15/01/2015 02:00
- 35derthgr kaçıyor.
- 36kaçıyorum çünkü gözlerim ağrıyor ekrana bakmaktan :D şimdi beynimi limon gibi sıkıp bir şeyler çıkarmaya uğraşmak zor geldi.#384042 anoktainoktagnokta | 15/01/2015 02:04
- 37heh geldim. çok uzun yazacağım güzel konu olduğundan iyice yan yollara sapa sapa yazayım diyorum. hem iyice ne bildiğim de belli olur daha rahat anlaşırız. şimdi öncelikle milli kültürün doğuştan geldiğine ve milletlere verili olduğuna inanıyorsun sanırım. karşı çıkmak istediğim ilk nokta burası. insanın, insanlığa dair yani düşünce-teknik ve emek birikimine kültür diyorum. yani kültürün -insanca olanın yani- hiçbir parçası doğuştan gelemez. tanrı fikrine ya da yaratılışa girmiyorum, o ayrı bir konu. genlerden gelemez mesela. çünkü insanlık, doğduktan sonra "öğrenilen" bir özelliktir. düşünmeyi, konuşmayı, yürümeyi, insan gibi yaşamayı ve üretmeyi doğduktan sonra diğer insanlardan öğreniriz. bu da yine daha derin bir konu ama uzatmak istemem. işte bize milli kültürümüzün unsurları da öğretilir. mesela bir alman bebeğini alıp evlatlık olarak kardeşin gibi büyütseler ve hiç alman olduğunu bilmese, aynı kültürün içinde senin gibi yetişir senin gibi düşünürdü. hatta belki alman olduğunu söyleyince üzülecektir. aynı okullara gitti, aynı tarih anlayışında dersler aldı, o da kemal sunal izleyerek büyüdü, aynı dili öğrendi -ki en önemli noktalardan biri burası gerçekten-, gibi gibi. yani millet meselesi doğuştan gelen değişmez bir mesele değil, ortak tarihten gelen bir kültür meselesidir. kürtlerin mesela kendi ortak tarihleri, dilleri, yaşam biçimlerinde de buna göre farklı unsurları vardır. türklerin de öyle. almanların da öyle. fakat bir de insanlığın ortak birikimi vardır ki bundan bütün alt kültürler faydalanmakta ve bunun üzerinde yükselmektedir ve o ortak birikimi beslemektedirler. bu ortak kültür yüz bin yıl önceki atalarımızın da katkısı olan bir birikim, bir ortak kümedir. antik yunan düşünürlerinin düşünme yöntemimize ve bilime, yaşantımıza yaptığı katkı da içindedir, ne bileyim türklerin ordu konusunda geliştirdiği yöntemler de bugünün modern ordu düzeninin içindedir. ya da islam düşünürlerinden bahsedebiliriz. insanın dünyası, bildiği, yaşadığı, kültürünü genişlettiği ölçüde büyümüştür. daha önce de yazdım ama uzun yazı hepsini kopyalamaktansa özet geçeyim: atalarımız bütün dünyayı nil nehrinin etrafı kadar zannediyordu. çünkü dünyaları o kadarcıktı. iki taraftaki dağların üzerine oturtulmuş katı bir kubbe olarak gökyüzü, ve arasındaki nil nehri. işte dünya. o kadar ki ilk defa başka bir kavimle karşılaştıklarında kendilerinden farklı bir dil konuştuklarından onların insan bile olmadığını düşündüler. sonra insanlık geliştikçe, birikimi arttıkça, bu nehir kadar olan dünya genişleyip, akdenizin çevresi kadar oldu. bir deniz kadar zannediyorlardı yani bütün dünyayı, burada dünyadan kastım her şey tabi. bildikleri her şey o kadardı, sonsuz bir evrenin içerisinde sadece bir denizden ibaret. tabi ki ilkel komünal topluluklardan üretim araçlarının özel mülkiyetine geçiş, yani insanın insana olan düşmanlığının başlaması çok önemli bir nokta. ama bunu sadece belirterek geçiyorum şimdilik. aile yaşamından da bahsedelim, ilkel insanlar ayrıca kabileler halinde yaşamaktaydılar. kan bağı bulunan genişçe aileler yani. teknik ilerledikçe ve daha fazla ürün, daha rahat bir yaşam kazanılabildikçe insanın hem dünyaya bakışı genişledi, hem daha rahat üreyebilir ve yaşayabilir hale geldi. bu da ailelerin genişlemesine, büyümesine neden olup şehir devletlerine kadar vardı. orada kabilenin saygın kişileri, yaşlıları savaş kahramanlarına, sonunda krallara dönüştü. türklerin de liderleri "boy"ların reisleri değil mi? yanlış mı biliyorum? bu noktada iş bir milli bilinçten çok, zaten aile olan toplulukların ortak ve doğal hali oluyor. olayın milli birlikten farkı burada, milli birlikte insanlar bilinçli bir şekilde kendi ortak tarihlerini öğrenir ve arada kan bağı bulunmasa dahi ortak tarihe dayandırırlar birlikteliklerini, bilinçli bir süreçtir. yoksa zaten kan bağı kavramı artık kaybolup gidiyor bu kadar geniş topluluklarda, sadece bir kaç göbek öncesinden bir avusturalyalıyla akraba çıkma olasılığımız epey yüksek çünkü. hatta yanlış bilmiyorsam yeterince geri gidildiğinde herkes ama herkes bir akrabalık bağı taşıyor. bunu da şöyle açıklıyorlardı, açıkçası saçma sapan bir videoda izledim ama mantıklı geldi: şimdi en basit şekliyle düşününce bir kişinin anne babası, onun da dört adet diğer ebeveynleri olur ve böyle böyle büyür. 64 nesil öncesine gidersek bu 2-4-16 şeklinde ilerleyen toplam kan bağı olan kişi sayısı: 1.000.000.000.000.000.000 yani dünya üzerinde şimdiye kadar yaşamış bütün insanlardan kat kat fazla. nasıl oluyor bu? dediğim gibi, herkesin bir noktadan diğeriyle akrabalık ilişkisi bulunmasından kaynaklı olarak açıklanabilir. nerede kalmıştık? sonuçta şehir devletleri de zamanla gelişmeye, savaşlarla, yayılmalarla birleşmeye, kaynaşmaya, ve uzun bir süreç içerisinde imparatorluklara varıyor ki aslında etkileşime geçilen dönemler çok eski. zaten bilinen tarihi araştırmaya başlayınca insan bütün kültürün etkileşim içinde olduğunu görebiliyor kolayca. sırf dinler tarihinde bile bir yerde bulunan tanrının kaynağı ta bambaşka bir yerde çıkabiliyor, ya da aynı tanrının benzerleri bir sürü başka toplulukta görülebiliyor. teknik de aktarılıyor, kültürün her ögesi bu etkileşim ile paylaşılıyor. insanlığın ortak kültürü oluşmaya başlıyor yani. ama bu çok uzun bir süreç. neyse sonuçta imparatorluklara vardık, burada insanları bir arada tutan şey gücünü tanrıdan alan krallar, yine milli bilinç değil. zaten artık insanlar tanrının ve tanrının görevlendirdiği kişi olan liderin kölesi haline gelmiş durumdalar. birlikte hareket etmek için de bundan başka bir şeye ihtiyaçları yok, aynı kişiye hizmet ediyorlar işte. yine ilerleme gerçekleştikçe insanlar okyanusları keşfetmeye başlıyorlar, yepyeni bir kıta ortaya çıkıyor, topluluklar çok daha fazla kaynaşıyorlar, imparatorluklar çok daha fazla genişliyor, bilgi de, birikim de, teknik de o kadar ilerliyor. ve artık insanların bütün dünyası okyanuslar çevresinden ibaret oluyor. burada dünyadan kastım her şey, tekrarlıyorum yoksa dünya zaten okyanuslardan sonra bitiyor (: fransız devrimi burada önemli bir nokta. çünkü zaman içerisinde gelişip zenginliğe sahip olan burjuvazi, bir aristokrat olmadığı için yönetimde herhangi bir hak sahibi değil. kendi yönetimini kurup zenginliğini geliştirmek ve güvenceye almak için yapması gereken şey, önce insanı tanrının ve kralların kulu olmaktan çıkarmak, çünkü o durumda kendisi de kul. aydınlanma dediğimiz uzun dönem boyunca düşünsel olarak geriye, antik yunana dönerek yüzlerini, insanı "birey" haline getiriyorlar. insanın insana olan güvenini geri kazandırıyorlar yani, tanrının kuluyken çünkü işin özü korkuda, bilgisizlikte, "ben kimim ki, basit bir kulum" aşamasında kalıyor. insan kendine olan güveni kazandıktan sonra ise okyanusları bile aşabileceğine inanabiliyor. neyse, bireyi ortaya atıp yükseltiyorlar, böylece kendileri gibi "normal" halktan olan yoksulların da desteğini kazanarak -yoksullar "onlar zengin, bizden farklı" olarak değil, "onlar bizim daha kültürlü, aydın ve güçlü kesimimiz" olarak düşünüyorlar olsa gerek- dinin ve kralların iktidarına son veriyorlar kendi devrimlerini yaparak. tabi bu çok uzun bir süreç, rönesans ve reform hareketleri, falan filan. bu noktadan sonra değişen şey şu oluyor: artık insanlar krallara ve din adamlarına değil, mülkiyeti elinde bulunduran kesime hizmet etmek zorundalar. önceden bir neden vardı, tanrı yetki veriyordu, şimdi ne neden var kendini öne atıp savaşıp devrim yapmışsın ama sen hala fakirsin, lider diye kabul ettiklerin cebini doldurmaya başlamış? tanrıdan yetki almış değiller. işte milli bilinç burada ortaya çıkıyor. kitleleri yönetim altında birleştirebilmek ve güçlerini belirli bir alana yönlendirebilmek için gerekli olan harç bu. "kim daha fransız" diye tartışmaya başlıyorlar bu sefer, iş değişiyor artık. zaten bu noktadan sonra dünya çok değişti ve bu değişim milli ayaklanmalara göre şekillendi. bizim kendi ülkemiz bile bu anlayış üzerinden ortaya çıktı değil mi, anadoluda türkler yaşar, anadolu türklerin memleketi olmalıdır, milli bir birlik kurulmalı ve tam bağımsızlık kazanılmalıdır. çok iç içe geçmiş olayları ayrı ayrı anlatıyorum ama hepsi bağlantılı ve uzun süreçler halinde iç içe geçmiş biçimde bulunuyor. bu noktada dünya, milli birliklerin milli burjuvazilerin yönetimi altında örgütlendiği bir dünya. daha çok kısa süre önce olmasına rağmen sırf iletişim tekniklerinin gelişmemiş olması bile aslında insanların birbirine hala ne kadar uzak olduğunun göstergesi. tabi ki arada çok geniş ve büyük bağlar var, fakat bu bağlar direkt bağlar değiller. tabi burada komünizm fikrinin ve marksizmin de ortaya çıkışını ufacık anlatmak lazım. aristokrasi kendi hakkını tanrıdan alıyor ve böyle kendi topraklarının sahibi olup, insanlarını sömürebiliyordu. burjuvazi kendi hakkını sermayesine ve burjuva demokrasisine dayandırıyor, bunun için de milli birlikten güç alıyor. sermaye: www.exkutupsozluk.com/... sermaye ancak artık değer sömürüsü üzerinden var olabilir ve büyüyebilir. üretim insan ihtiyacı için değil, kar amaçlı yapılmaktadır. kar edilemeyen bir işletme rekabete dayalı piyasada ezilip, silinip gider ve patron herhangi bir para kazanamaz. bu sistem altında işçinin aldığı ücret, tıpkı bir makinenin bakımı ve yeniden üretimi için gereken sermayenin ayrılması gibi, işçinin emek gücünün yeniden üretilebilmesi için sermayeden ayrılmış paydan başka bir şey değildir. yani yaşamana ve üremene yetecek kadar ücret alırsın. asgari ücret budur. insanca yaşaman kimsenin umurunda değildir, kar getirmez götürür o. burjuva demokrasisi: yazacak çok şeyim var ama kısaltıyorum. bütün üretim araçlarına -fabrikalardan tut medya organlarına kadar- sahip olan burjuvazinin, devlet organına da sahip olması o kadar da zor bir şey değildir. öncelikle parti kurmak ve görüşlerini yaymak, etkili bir şeyler yapabilmek işte hepsi para isteyen işlerdir. para dediğin de ücret kısmında dediğimiz gibi sende olmayan bir şeydir. yani parti kurmak ve seçilmeyi başarabilmek başlı başına bir sermaye ister. işçilerin bunu başarabilmesi de geniş ve güçlü bir örgütlülük gerektirir ki onu da yıkmak için nasıl yöntemler uygulandığını görebiliriz yakın tarihimizde ve günümüzde de yeniden kurulmasını nasıl engellediklerini inceleyebiliriz. sonra adamlar tüm kaynaklara ve devlet organına da sahip olarak, sırf eğitim sistemini bile kendi düzenleri doğrultusunda şekillendirebilirler. eğitim sistemi ve medyayı kontrolün altına aldıktan sonra gerisi hiç önemli değil zaten. günümüzde medyayı kontrol etmek ne demek? insanları her şeye inandırabilir, her şekilde eğitebilirsin demek, okula gitmeseler bile. sonra burjuvazi, sömürü düzenini sürdürebilmek için insanların bilgisiz kalmasını sağlamak zorundadır. bugün de eğitim sistemimiz sadece işi yapabilecek nitelikli eleman yetiştirmeye yöneliktir, parça parça ve eksik şekilde bilimsellikten uzak eğitim alırız. kısaca uzatmıyorum bütün bunlardan sonra seçime gitmek, burjuvazi için sonucu belli eğlenceli bir oyundan başka bir şey değildir. parası olanını seçilebildiği ve seçmenlerin oyun hamuru gibi şekillendirilebildiği bir düzenin demokrasisidir burjuva demokrasisi. ve tabi felsefi görüşü bireycidir, bireyin "özgürlüğüne" değer vermektedirler. bu özgürlük kendi sermayelerini haklı çıkarır. şu anda da bütün dünyada en yüce değer insanca yaşam, doyma, eğitilme, giyinme hakkı, ölmeme hakkı işkence görmeme hakkı değil, "özgürlük"tür. bu özgürlük nedir? "fırsat eşitliği" safsatasıdır. "istediğini söyleme özgürlüğü" saçmalığıdır. paran yettiği kadar özgürsündür. dişlerine dokunacak bir şey söyleyebilirsen göz açıp kapayıncaya kadar saçma nedenlerden hapse girmen ya da kim vurduya gitmen işten değildir. söylemek zaten hiçbir şeye etki etmez, "yapmak" gerekir, eh işin o noktası da artık özgürlük değil (: fırsat eşitliği de ali ağaoğlu'nun oğlu ile benim aramdaki eşitlikten ibarettir. özgürlükçü bir düzende miyiz? kısacası üretim araçlarının özel mülkiyeti diye bir şey var oldukça, insanı köleleştirme hakkı da o mülk sahiplerinde olacaktır. kaçınılmaz bir şey bu. yaşamak için o araçlara muhtaçsın. işçiler de şöyle derler: gerçek güç ne tanrıdan, ne sermayeden gelir, gerçek güç üretimden gelir. insan ne tanrı için-krallar için, ne kar için, insan ihtiyacı için üretmelidir. ve bütün zenginlikleri biz üretiyoruz, tepemizdekilere ihtiyacımız yok, üretenler olarak bu üretimi biz kontrol edelim ve kar için değil, insan için üretilen bir düzen kuralım. marksizm sadece bir devlet düzeni öngören bütünlük değildir. geniş bir felsefe-bilim ve sanat anlayışıdır. felsefe tarihinde de büyük bir devrim noktası olarak var oldu, siyasi tarihte de. "tarihsel diyalektik materyalizm" deniyor buna, ama çok daha uzun bir konu, yeri değil henüz. konudan çok sapmadan: insan uzaya çıktı artık. dünyası okyanusları da geçti, artık inanılmaz boyutta bir evrene bakıyoruz. aynı şekilde üretim tekniklerimiz, yaşam tarzımız ve iletişim imkanlarımız yüz yıl önce hayal bile edilemeyecek şekilde gelişti. şimdi tek bir insan, insanlığın bütün kültürünü ayaklarının altında bulabiliyor. geçmişte böyle bir şey mümkün değildi. ve dünya da küreselleşmeye, kültürler kaynaşmaya başladı böylece, bireye bu erişim imkanı açıldıktan sonra. bizim cumhuriyeti üzerine kurduğumuz fikirler, kendi milli kültürümüze ait fikirler değildir. aydınlanma devrinden, hatta antik yunandan bile pay alan çok geniş bir felsefi bütünün: burjuva demokratik anlayışının üzerine kurulmuştur. atatürkçülük dediğimiz anlayışın temelleri oraya dayanır, içinde barındırdığı bütün fikirler de oradan gelmektedir. mesela laiklik bir türk geleneği midir? yüzümüzü sadece kendi kültürümüze gömüp geniş açıdan bakma fırsatını kaçırmamak lazım. insan, insanlığın birikimine ulaşabildiği ölçüde dünyayı görebilir, o ölçüde yaşayabilir. gerçekten binlerce yıllık insanlık birikiminden pay aldığı kadar insandır. ve kendimizi diğer insanlardan ayrı görmek için de bir nedenimiz yok, hepimiz bir sürü başka "milli" kültürün içinden çıkmış unsurlardan pay alıyoruz. üretim teknikleri desen orası apayrı bir ortaklık. bizzat yaşam desen bütün dünyada olan hemen her şey bizi de etkiliyor. çinde üretilen şeyleri kullanıp avrupa ve amerika tarafından biz de sömürülüyoruz. zaten var olan çok geniş bir bağ var artık insanlar arasında, iletişim imkanları ve öğrenme fırsatları ile bu bağ kat kat genişlediği gibi aslında temel savaşımız da aynı işçiler olarak. yani kendimden bahsediyorum sen tabi işçi olmayabilirsin. "şimdi durum bu iken bizim bu özellikleri sevmemiz bizim bu özelliklere sahip çıkmamamız absürd kaçmıyor mu?" işte önce bu özelliklerin ne olduğunu belirlemek lazım. sonra bu özelliklerin bize yaşantımızda ne gibi katkı sağladığını bilmek lazım. mesela almanyada doğsaydık ve ailemiz nazi partisi üyesi olsaydı, sorgulamadan bu özelliğimizi de kabullenecek miydik? "neden yani bizim onca türk devletimiz gerek islamı şereflendirmiş gerek gurur duyulacak işler yapmışken bunlarla neden gurur duymayalım? bunun adı ırkçılık mıdır? insanin insanını sevmesi ırkçılık mıdır?" işte burada kendi "insanın" ve diğer "insanlar" olarak ayırmanı yanlış buluyorum. insanın kendi kültürünün sevilecek yanlarını sevmesi güzeldir. kendi dilini konuşan insanları sevmen de güzeldir. ama mesela ben tayyip erdoğan'ı sevmiyorum. o da "bizim" insanımız oysa. sscb ve küba üzerine olan yorumlarda bilgi sahibi değilim. herkesin tek tip kot pantolon giymesi bence de saçmalık. ama işin temelinde böyle bir şey yok zaten. ama özgürlükçü değildir, diktatörlüktür, sınıflar ortadan kalkana kadar sürecek olan savaşı işçi diktatörlüğü altında sürdürmeyi amaçlar. ama bizim düzenimiz özgürlükçü mü? baskıcı değil mi? diktatörlük yok mu? nasıl oluyor o? kısaca amacımız insanca yaşayabilmek, aç kalmamak, açıkta kalmamak, geleceğe umutla bakabilmek değil mi? bu bütün insanlığın ortak amacı değil mi aslında? bunu sağladıktan sonra kimin kiminle ne problemi olabilir? yazdığımı tekrar okumadan gönderiyorum eksik ya da hatalı yazmış olabilirim. eksiktir herhalde yazayım dediğim bir çok şeyi atlamışımdır. tartıştıkça gelirler.#384416 anoktainoktagnokta | 15/01/2015 19:12
- 38@39 eksi..#384419 tilden katz | 15/01/2015 19:17
- 39@39 serdar kaya.................................................................................................................................#384421 ubeydullah chygrizinski | 15/01/2015 19:20
- 40@39 eksi..#384422 johnny bravo | 15/01/2015 19:21
- 41iki kişi tartışırken hiç alakasız birilerinin dalıp "eksi eksi" demesi de nedir :D bana ne lan size mi yazdım ben :D#384424 anoktainoktagnokta | 15/01/2015 19:28
- 42Yine destan yazmış. :D Okuyalım.:D#384425 gökyüzünde süzülen üzgün kaplumbaga | 15/01/2015 19:30
- 43eksi verdim ama okucam :)#384429 johnny bravo | 15/01/2015 19:43
- 441 - Milli kültürün doğuştan geldiğini anlatmak istemedim efendim, gerek yaşam şartları gerek içinde bulunulan durum ve kültür milletlerin benliğini belirler bunu siz inkar etseniz bu gerçeği değiştirmez. Bizde at kutsaldır niye ? Göçebe yaşam sürerdik çünkü niye somon balığı değilde at çünkü at bizim için önemliydi. Demek istediğim bu bu yaşam tarzı bize bu özellikleri vermiştir. demek istediğim bu değil fakat ; aynı zamanda genlerdende gelir efendim biyolojiyi mi redd ediyorsunuz ? 2 - Bakın efendim ırkçı gibi bözükmek istemiyorum ama bazı gerçekleri söylediğiniz zaman insanlar alınıyor karalamaya başlıyor, Kürtlerin ortak tarihi felan yoktur efendim bas bas bağırmamın sebebi bu, kürtlerin resmi olmayan bir tarihi vardır,çünkü ortada devlet gibi bir yargı olmadığı için ortada belge yoktur. Kürtler sürekli bizim devletimiz içinde yaşamış bir topluluktur. tekrar söylüyorum ortada belge yoktur. 3 - Şimdi efendim psikolojide bir şey 2+2=4 bu böyle değil mi o zaman şu şöyledir gibi yaklaşımlar, kabul ettirmeye yönelik yaklaşımlar. Ben zaten şunu hiç söylemedim ki türkler saf ırktır saf topluluktur. Ama bahsettiğiniz buysa ben Avşar türküyüm bende daha safıda yok. Fakat ben kesinlikle şunu söylemiyorum bu tür karışıklar olmamıştır gibi, elbet olmuştur olabilirde benim buna bir itirazım yok. Burada genden öne geçen şey kültürdür buna katılıyorum. Ama bunun ucunu açtığınızda ortada kültür kalmıyor günümüzdeki gibi herkes karışıyor. Ben buna karşıyım efendim bizim kültürümüz bellidir siz bu kültürü aştığınız zaman biz sıkıntıya giriyoruz. Bizim aile yapımız çocuklar duymasın aile yapısı değildir ve bizim değer yargılarımız adab-ı muaşeratlarımız bulunuyor. bu değer yargılarımızı korumadıkça övündüğümüz tarihte değer yargılarımızda kaybolacaktır. Ne olur yani çevrenizdeki bir insana barış mançoyu erkin korayı, cem karacayı dinletseniz ? çocuklarınız bunları bilse ? 11 yaşında Barış mançoyu tanımayan nesiller var ortada. İyi mi oldu yani özgür müsünüz şimdi ? "Bugün bayram erken kalkın çocuklar" yerine "bas gaza aşkım bas gaza" dinliyor. Bunlar küçük şeyler gibi gözüksede değerlerimizi zaman içinde böyle böyle siliyor, kız kardeşi olanınız var mı ? En iyi onlar bilir çünkü adab-ı muaşeret i bu gibi yargılar toplumun edebinide bozuyor. Biz 4 kişi oturup onun bunun namusunu ağzımıza sakız yapacak bir millet değiliz efendim, ama kültüre sahip çıkmayıp herkes böyle diyip evrenselleşirseniz bu böyle devam eder. Kültürümüze sahip çıkın. 4 - Tekrar belirtiyorum Fransız İhtilalinin sonuçlarını yalanlamıyorum ben, fakat oradan çıkan milliyetçilik bizide binyıllardır bulunuyordu. "Ey Türk titre ve kendine dön." sözü göktürk kitabelerinden bilge kağan ın sözüdür, uzatmak istemiyorum bu cümle herşeyi yeterince anlıtıyor bence. Bu ararada konu marksizme kaymış onu ayrı bir tartışma yapabiliriz, marksizim başlı başına bir ütopya ve gerçeklik durumu olmamış ve olmayacak bir ideoloji.Bahsettiğiniz emperyalist düzene karşı durabilmek için Marksizimle devleti parayı felan ortadan kaldırmaya lüzum yok daha yapıcı çözümleri olduğunu teker teker anlatırım bilgim elverdiğince. 5 - Tuğrul Beğ, hakkında ufak bir araştırma yapınız efendim laiklik atatürk ile gelmemeiştir tuğrul beğ ile bizlere gelmiştir. yunanistandan felan değil gayet orta asyadan bizlere gelmiştir. Atsız bir cumhuriyet karşıtı olmasına rağmen hiçbir sözünde cumhuriyeti hedef alan bir cümlesini bulamazsınız çünkü o zaman devletin buna ihtiyacı vardı çünkü cumhuriyet kolay kurulmadı ayağında pabuç olmayan arkasında don olmayan elinde silah olmayan insanlar hücum ettiği için bu rahatlıkta oturuyoruz bunu unutmamıştır Atsız. Bizim geleneğimizde töre vardır, sorduğunuz buysa, töre de yalanı ihaneti riyakarlığı yasaklar bunun neresi kötü ? Sorduğun demokrasi ise toplum olmanın verdiği getirilerle ile uymaya çalışıyoruz yoksa, eğer inanıyorsan senin kurallarını yaradan belirlemiş onun üstüne kural olmaz fakat buradan o tartışmaya girmyeceğim. Çok ayrı bir konu. efendim ben sizin demek istediğinizi anladığımı düşünüyorum bakın şöyle anlatayım, Ben öğrenciyim aynı zamanda özel bir firmada nosql-bigdata üstüne yazılımlar ve algoritmalar geliştiriyorum, ilk senem elektrik-elektronik müh. okuyordum bir gün sanayiye gittik organize sanayiye. Küçük bir fabrika içerde yaklaşık 10 12 işçi var, üretim kontrolü muhasebecisi felan 10-12 tanede işi yapmayan yönetici kıvamında insan var ve konuşuyorum işçilerle, - abi ne kazamandır burada çalışıyorsun ? - 8 yıl olacak bu sene inşallah. - abi ayıptır sorması ne kazanıyorsun : - 1.200 alıyoruz Not : ssk sıda asgari ücretten yatıyordur eminim. burada yönetici kılıklılar 2.500 den başlayan ücretler firma sahibi ise aylık 20.000 den fazla kazandığına adım ama adım kadar eminim. Şimdi mevzu şurda. İşçi 10 saat çalışıyor aldığı para bu diğer adam ne yapıyor ? Diğer adamda onu kurmuş aga diğer adam okumuş bilgisini biriktirmiş onun başına gelmiş çok alması doğru fakat fakat fakat burası kırılgan nokta : bu kadar uçurum olur mu ? olmaz burada işçiyi semer vuracak eşşek gibi görüyorlar buna hak veriyorum %100 haklısın ben daha nice örneklerini gördüm herkesde görmüştür kesinlikle dediğim birşey yok. Bir anı daha vereceğim sosyalist bir öğretmen abimizden işte bu yüzden sol karşıtı değilim fakat marksizim buna dahil değil marksizim bunları çözmek için izlediği yol daha absürd. (1978-1979) yıllarını anlatıyor öğretmen beğ. --- ben öğretmenim 4 çocuğum var, evim yok birşeyim yok bakamıyorum çocuklarıma sen kendi ailenin aç uyuduğunu gözünün önüne getir sonra bana de ki sokağa çıkıp hakkını arama. bebecik çocuklarım aç uyuyor aç. Ne diyecen şimdi adama hadi yüreğinde 2gr insanlık kalmışsa de ki sokağa çıkma hakkını arama? diyebilecek misin ? ben diyemem insanlığımda elvermiyor. İşte bu yüzden solda bu ülkenin bir refleksidir. Bizim eksiğimiz bu devlete el kalkmaz evet ama devletin başındaki basiretsiz,hain ise ne olacak ? Yani dediğim gibi sağ her nasıl bu ülkenin milli refleksi ise solda öyledir. Fakat şunu unutma sol geçip gidecek devletin başına devletli biri geldiğinde. Bu tartışma buradan yürümez hocam, konu çok açık milliyetçilik nedirden giriyoruz komunizmden çıkıyoruz daha küçük metrajlı olursak daha ayrıntılı konuşuruz. saygılar...#384443 neset ertas | 15/01/2015 21:00
- 45yok yok tartışma gayet güzel gidiyor bence. konular birbirlerine bağlandığı için o kadar uzayıp budaklanıyor aslında ki daha iyi anlaşabilmek için doğru olanı da bu bence. şahsen ben buna zaman ayırmaktan hoşlanırım dizi izlemek yerine o açıdan uzun olmasında bir problem görmüyorum. tabi keşke daha bilgili olsak, mesela şimdi bende çok az tarihi bilgi var. bu teorileri konuşup da gerçeklerden bahsedemeyince eksik kalıyor olay. ama bütün parçaları bir arada tartışacağımıza parça parça ilerleyebiliriz. genler konusunu tartışabiliriz örneğin önce. elbet de biyolojiyi reddetmiyorum. yalnız biyolojiden, genlerden yalnız canlılığa dair bilgiler ve çeşitli refleksler aktarılabilir. yine önceki yazdıklarımı kopyalamak yerine özet halinde kendim yazayım: bizim bildiğimiz doğa, üç kısma ayrılıyor: cansız doğa, canlı doğa ve insanın toplumsal doğası. en kapsayıcı olanı cansız doğadır, canlıların yapısında bir çok cansız madde bulunmaktadır ve canlı doğa, cansız doğanın içinden gelişerek varlaşır. aynı şekilde canlı doğa da, toplumsal doğayı kapsar. insan canlılık evriminin bir parçası olarak insanlaşmıştır ve bir canlıdır zaten. bu doğanın genel evrimidir. tek bir insanın gelişiminde de bunun bir özeti tekrarlanır. cansız bileşikler ve organik bileşenler ile insan tohumları anne rahminde tek hücreliden, karmaşık yapılı bir canlıya doğru evrim geçirir dokuz ay içerisinde. burada canlılığın evriminin kısa bir tekrarını yaşıyoruz tek hücreliden, gördüğünüz üzre. ve bir insan yavrusu olarak milyarlarca yıllık evrimin vardığı son noktaya ulaşıyoruz. genlerle aktarılan kısım burasıdır. canlıların, insandan farkı nedir? esas önemli nokta burası, çünkü niçin genler ile insanlığı aktaramadığımızı anlamanın yolu bu. insanlık ne ola ki, genlerle aktarılabilsin? canlı olmanın, yaşamanın temel savaşı: canlı olmayı ve yaşamayı sürdürebilmektir. buna katılırız herhalde hepimiz. işte canlı, hayatta kalabilmek adına, doğa ile savaşmak zorundadır. yemek bulabilmeli, soğuktan, hastalıklardan, yırtıcılardan ve türlü doğal koşullardan kurtulabilmeli. işte doğal gelişim içerisinde sadece bunu başarabilen canlılar hayatlarını sürdürebiliyorlar. bu da, çevresiyle uyumlu olanların hayatta kalabilmesi demek. yani, canlılar hayatta kalabilmek için çevrelerine uyum sağlıyorlar. bu uyum sağlama bilinçli bir durum değil, doğal bir gelişim. bir kutup ayısı, sadece kutuplarda, kendi iklimi ve çevresinde hayatta kalabilir. çünkü o ortama göre gelişmiştir. eğer ortam hızlıca değişirse, bu sefer avantajlarını kaybeder ve türü ortadan kalkar. ama her şey değişmektedir, bu da doğanın bir diğer kanunudur. demek ki canlı da her zaman değişmek durumundadır. insan ise, kutupta da yaşar, çölde de yaşar, ormanda da yaşar, dünya üzerindeki her noktada yaşamayı başarabilir. bu nasıl oluyor? işte burada emek ve düşünce işin içine giriyor. uzun uzun bunların ne oldukları, nasıl ortaya çıktıkları zor şimdi anlatmak ama sözlüğe yazdım daha önceden. emek ve düşünce başlıklarında mevcutlar. insan emeği ile doğayı şekillendirir ve kendi özel doğasını oluşturur. canlı gibi doğaya uyum sağlamaz. işte canlılar, bu uyumu evrimsel süreçte sağlıyorlar. ortama özgü organlar geliştiriyorlar, dişler, pençeler gibi ve bu genler ile aktarılıyor. fakat insanın aktarması gereken şey genlerle ilgili değil, o emek tekniğini ve düşüncesini aktarmak zorunda. oysa bu genlerle ilgili bir olay değil, doğanın soyutlanması olan düşünceyi aktarmak zorunda. bu da dilin gelişmesini koşulluyor. toplumsallık meselesine ve dilin yapısına da girmiyorum. dil başlığında o da olmalı. düşünceler kelimelerden, kavramlardan meydana gelir. herhangi bir gen parçası bu kavramları aktarabilir mi? insan doğduktan sonra, önce diğer insanlardan toplumsal yaşamı ve insan olmayı öğrenir. düşünmeyi, yürümeyi, üretim tekniklerini öğrenir. bu da insanlaşan atalarımızın evriminin kısa bir tekrarıdır. doğan canlı, insanlaşır bu süreçte. genlerle aktarılabilecek bir şey değildir ve kültür dediğimiz şey de bu noktada aktarılır. sonra insanın düşünsel evriminin gelişmesi var, yüz binlerce yıllık. insan okur, düşünür, araştırır, okula gider, öğrenir ve insanlığın kültüründen kendine pay alır. düşünme sistemi gelişir, genişler. işte bu da insanın düşünsel evriminin kısa bir tekrarıdır. kültür de bu noktada varlaşır. ha bir de kürtlerin kültürünü yadsıyamayız. bir ortak kültür sahibi olmak için illa kendi devletine sahip olmak gerekmez. kendi dili olan bir topluluğun kültürü olmadığını iddia etmek zaten imkansızdır. ortak geçmişleri, ortak dilleri ve yaşam biçimleri var. bahsettiğim nokta da bu, devlet sahibi olmamış olabilirler.#384445 anoktainoktagnokta | 15/01/2015 21:29
- 46şimdi neye karşılık yazayım onu bilemedim, bahsettiğiniz kavramlar doğrudur benim bunlara zaten bir itirazım yok demek istediğim bu kültürün evrenselleşmesi sonucu veya değiştirilmeye çalışılması sonucu kültürün kayboluşudur. Milliyetçilik bunları önleyecektir.#384471 neset ertas | 15/01/2015 22:30
- 47@45 anladım. peki şunu merak ettim anlayamadığım için soruyorum: tam olarak korktuğumuz şey nedir? kültürün hangi parçaları yok olacak, yerlerine ne gelecek ve bu bize ne kazandırıp ne kaybettirecek? şu anki durumumuzdan daha kötü olacak şey nedir?#384480 anoktainoktagnokta | 15/01/2015 22:51
- 48kültürün çoğu parçası yok olmuş durumsa zaten, 2 farklı taraf kültürü parçalama noktasındadır, birisi dincilik,islamcılık gibi görüşler diğeri edepsizlik, Bakın hiçbir kötülüğün nedeni islam değildir yanlız din vicdanı bir meseledir, bizde babadan oğula geçen bir kültür oluştu, kutsal kitabımızdan çıkardıklarımızı siyasetle birleştirip diğer insanları bunlarla yargılıyoruz. Bir diğeri ise medeniyet adı altında edepsizlik. Efendim haya duygusu insana mahsustur, utanma duygusu insana mahsustur. Benim kastetmek istediğim kesinlikle ve kesinlikle giyim kuşam ile alakalı birşey değil yanlız şunu gördükçe ben ayrı bir geriliyorum ; oturuyor elemanlar , "abi çay 2 olsun,olm şunun bilmemneresini gördün mü off." lan sanane dümbük. bu o kadar çoğaldı ki artık sadece "zann" ediyoruz. bu ne özgürlük ne medenileşme bunun eşşek gibi adı edepsizlik. Bunu o kadar çoğalttılar ki toplamda bir edep yargısı kalmadı. bir diğeri islamcılık adı altında arapçılık gericilik oynuyor, haliyle insanlar kendimizden uzaklaşıyor. Bakın efendim 1.dünya harbinde osmanlının kalan nüfusu 10 milyondu ve erkek nufüs tükenmiş durumdaydı, bizden çokta farklı olmayan bir almanya gerçeği vardı peki almanya 2.dünya savaşına nasıl bu kadar hızlı toparlanıp nasıl 20 25 yılda 10 tane ülkede alman bayrağı dalgalandırıp orayı burayı darma duman ettide biz hala o zamanın almanyasında olan kuvvete sahip değiliz ? Çünkü gerçekten cumhuriyet yoktan kuruldu,osmanlının sanayi devrimini tamamlayamamış olması,osmanlının insanı eğitememiş olması dolayısıyla biz toparlanamadık. 35 40 yıllarda koca anadoluda bir İstanbul universitesi birde atatürk'ün kurduğu ankara universitesi vardı. Geçen gerçekten absürd bir konuyla ilgili birşey okuyorum meğer 1890 yıllarda a teziymiş, anlıyor musunuz nereden geldiğimizi. Bu gericilik bizi önce kültürümüzden sonra dünyadan geri bırakıyor. Biz atalarımıza sahip çıkarız efendim ama şuan onları zihniyet eksiliğiyle tarihten sildirdiler. 20 25 yaşında 5 cephede kurşun sıkan vatan bayrak diyen yiğitler mason oldu, kuvay ı milliye aleyhine yayın çıkaranlar şapkadan asılmış oldu. bugün tarih kitaplarında cephe cephe savaşanlar alman hayranı bunlar şehit oldu. Allahsızlığın böyleside olur mu yahu ? oluyormuş oldu. İşte bizi korkutan bunlar, bunları yutmayan eline kitap alıp okuyabilenler bunları durduracaktır buna inanıyorum. Aile kültürü yokolmuş durumda bunu görmek için herhalde dahi olmaya luzüm yok açıklamasınada gerek yok, bundan daha kötü ne olacak bundan daha kötü şu olacak önce hakkımız topraklarımız elimizden gidecek daha sonra sanki kukla değilmişiz gibi iyice köleleştirileceğiz. Eğer kültüre sahip çıkmazsak, ya oturup serzenişte bulunuruz sadece yada asalak gibi yaaa hacı sana mı kaldı bana mı kaldı ? gibi dümbeleklerin içinde yaşarız. Özellikle de bunlara dikkat edeceksin, bunlar bağırır faşikler katillerrrr, katil dedikleri adam abdullah çatlı. Ne biliyorsun sen hakkında dümbelek ? Elini yüreğine koy ve cevap ver kardeşim, bugün türkiyede bir abd elçisi öldürülse bir israil elçisi öldürülse,bir ingiltere elçisi öldürülse neler olur ? O zaman 10 dan fazla türk elçisi avrupada öldürüldü ve meclis sustu, bunları öldüren ermeni örgütünün başındakileri ise çatlı teker teker öldürdü. bu mu katillik ? bu mu zorunuza gitti ? neymiş efendim uyuşturucu satıyormuş açmış wikiyi okumuş güya marjinal beyefendi, julian assange da tecavüzden yargılanıyor assange tecavüzcüymüy dü ? bunlara beyni lami cimi ile dolu amacı gırgır yapmak olan asalakların anlayacağı işler değil, saygılar...#384515 neset ertas | 15/01/2015 23:33
- 49anladım meselenin özünü, gerçekten önemli bir konu kültürün yozlaşması. ben bunu da kapitalizme bağlıyorum açıkçası, zaten en başta bizim ülke özelinde alırsak şehirleşme ile beraber insanların arasındaki bağlar da kopmaya ve çürümeye başladı. tamam insanlar osmanlı döneminde padişahın ve beylerin, ağaların kölesi durumundaydılar ama küçük köylerde kasabalarda beraber yaşıyorlardı, aralarındaki bağlar kuvvetliydi, insana dair olan toplumsal değerler haliyle güçlüydü. yardımlaşma, misafirperverlik, samimilik bunların hepsi insanda zaten bulunan toplumsallığın getirisi, insana dair değerler. bunu türk kültürüne bağlamıyorum yani onu belirtmek isterim ayrıca. ama burjuva düzeninin kurulması ile beraber insanlar toplumsal bağlarından da koparıldılar ve sömürü şartlarını çok daha ağırlaştırdı bu. şehirlerde yalnız kalan insanlar diğerlerine gerçekten düşman gözüyle bakmaya başladılar. ve hayat çok zor, eğitim alamıyorsun doğru düzgün, kafanı kaldırıp bakacak zamanın da yok zaten, yoksulluk içerisinde insanlıktan uzaklaşıp bir de üzerine yalnızlaşınca ve toplumdan soyutlanınca insan haliyle insani değerlerden uzaklaşıyor. bu da yozlaşan kültürü meydana getiriyor, üstelik bu kültür hem bilinçli bir şekilde iletişim araçlarından bastırılıyor hem de zaten sattığı için, kar getirdiği için ayrıca bastırılıyor. ben de mesela arkadaşlarımdan soyutlanmış durumdayım. çünkü oturuyoruz beraber, yoldan geçen kızları kesmeye başlıyorlar. iğrenç muhabbetler dönüyor. ardından kahve falı üzerine konuşmalar, saçma sapan başka muhabbetler, sıkılıyorum. küfür gırla. her şey alaya alınır hale geldi, gerçeklikten kaçmaya uğraşıyorlar, hayatı ciddiye almıyorlar, hiçbir şey umurlarında değil ama bir kaç sene içerisinde mahvolup gideceğiz fakirlikten haberleri yok. insanlar arası ilişkiler kopmak üzere. sohbet etmek, fikir paylaşmak, işe yarar bir şeyler yapmak, ciddi konuları konuşmak yani hayatları konuşmak ve çözüm aramak, paylaşmak böyle şeyler kalmadı. alkol almak, seks üzerine konuşmak, pes oynamak, okey oynamak, en iyi ihtimalle dandik holivud filmleri izlemek. bütün insanlık ilişkileri bunun üzerine artık. böyle bir ortamda insanın insani değerlerini koruyabilmesi beklenemez zaten. ama bunu yine milli bir mesele olarak görmüyorum dediğim gibi, bunlar zaten temel insani değerler. ve bence sebebi yine sömürünün kendisi.#384552 anoktainoktagnokta | 15/01/2015 23:48
- 50@45 askdalşsdjkaslşdjfkfjsdklfjsdklfjaslkjdalksjdalksjdaklsdjfsdkljfskldfaslşgfdlşwğwvldşvisldşlvsşldvdsfşsdkakhaberkaladzeldksldşfksdlşkfsdlşfksşdfksşdlkf#384622 ubeydullah chygrizinski | 16/01/2015 00:38