hikaye yazdım genşler

  1. 1
    okumak isteyen özelden yazsın.
    #400062 anoktainoktagnokta | 03/02/2015 23:54
     
  2. 2
    düzgün bir şekilde gönderemiyorum o yüzden direkt buraya yapıştırayım. ama normalde paragraf ve büyük-küçük harf var o yüzden daha kötü ve düzensiz görünecek, sıkıntı etmeyin.
    #400078 anoktainoktagnokta | 04/02/2015 00:07
     
  3. 3
    Berrak güneş, ağaçlardan yansıyan yeşili ile sarıyor etrafını. O, öylece duruyor şimdilik. Bu resmi görebilmek için, gözleri kapatmak gerekir. O zaman bir yandan rüzgar savurur fırçasını, bir yandan kuşlar süzülür zihnin tuvalinde. İnsan gün ışığını dahi hissedebilir teninde. Bazen bir çıtırtıda da kaybolabilirsin, bir bulut parçasında da; ama bir bütündür resim, dönüp durur etrafında. Açıyor gözlerini yavaş yavaş. Manzara öyle geniş, gökyüzü öyle berrak ki insan düşecek gibi oluyor. Fakat o, içine çektiği pürüzsüz nefes ile koşarken buluyor kendini. Açıyor kollarını, o da kucaklamak istiyor çünkü kendine sarılan rüzgarı. Böylece süzülüveriyor işte, ayakları kesiliyor yerden ve hafifliyor bedeni. Hava denizi değil midir dağların, ovaların? Yüzebilirsin öyleyse. Derken uyanıyor rüyasından, ağzındaki tozlu tat ile beraber. *** Bir hanım uyanıyor uykusundan, ayak bileklerini kaşıyarak çıkıyor yatağından. Sabahın tatlı soğuğu mu, titreyen uykulu bedeni mi yoksa üzerine giyeceği ince uzun hırka mı daha narin karar verecek kimsecikler yok evde. Gözü komodinin üzerinde duran saate takılıyor, biraz erken uyanmış bugün. Sabahtan çaldığı zamana mı sevinmeli yoksa akşamından kaybettiğine mi yanmalı? Bu içinden çıkılması zor ikilemden başı ağrırken mutfağa yöneliyor, sonsuz zamanın başka hiçbir noktasında tekrar hatırlanmayacak kahvaltısını etmek için. Sabah sporunu duşta irkilip, hafifçe sekerek yapıyor. Saçını düzeltip, hızlıca giyiniyor ve evinden ayrılıyor. Yoğun bir günün akşamına terk edilmiş pazar yeri gibidir sabahleyin Alsancak sokakları. Alıcılar için süslenmiş o ışıl ışıl cambazdan eser yoktur, bu yüzden tanımak için makyajını silmesini beklemelisiniz. Bu haliyle seven de olmamıştır şimdiye kadar. İş yeri olan bomboş mekana giriyor, içinde her sabah alıştığı sıkıntısıyle birlikte. Masalar ters çevrilmiş ve birbirinin üzerinde yatmış, kalmış. Sandalyeler bir alanda toplanmış, dağınık ve kalabalık. Önceki sabah özenle temizlenmiş, önceki akşam hoyratça kirlenmiş, kullanılmış ve bir çöp gibi atılıp bırakılmış bu mekanı yeniden temizlemek gerek. Köhne bir barakada içilen ile, narin ve şık duvarlar içinde içilen şarap aynı üzümün suyundan mı yapılmadır? Müşteriye bu soruyu sordurursanız öyledir maalesef. Süpürgenin bulunduğu küçük ve gizli bölmeye doğru yürürken "Günaydın" sesi ile irkiliyor. "Erkencisin?" diye sorması gerekiyor bu durumda, iş arkadaşına. "Akşam erken ayrılacağım, o yüzden bugün erken geleyim dedim. Belki daha rahat izin alırım" diyor adamcağız. Her zaman dik duran bir insan bu. Sanki sırtında bir yük varmış da, onu taşıyabilmek için denge kurmaya çabalıyormuş gibi. İşte bazısı hayatın yükünü bükük omuzlar ile taşır, bazısı geriverir göğsünü. Bakmasını bilene başkasından apaçık yansır hayat. Beraber temizliyorlar mekanı. Kendiliğinden ve sessiz çalışıyorlar. Dört kolla iş daha kısa sürüyor haliyle. Bu oyuncakları bir çocuk gibi kurmuştur hayat zaman içerisinde, adına deneyim denir. Yine de havaya fazladan bir sessizlik çökmüş, bunu nasıl açıklamak gerekir? Böyle erkekler ve böyle kadınlar çekinirler birbirlerinden. Erkek bir avcıdır ki tuzağa çekmeye çalışır avını. Kadın da bir av olduğundan yakalanmaması gerekmekte. Ama ne adam avcı, ne kadın av ise ne olur o zaman? Adam çekinir elbet. Ürkek ve narindir çünkü hanımlar, dokunursan kaçar. Kadın da çekinir doğal olarak, av olmayı kendine yakıştıramadığından. İşte ne av ne de avcı olan bu iki insan sessizliğin altında çalışır yıllarca, birbirini tanımadan. "Sen bu çöpü nasıl çıkarıyorsun her sabah, çok ağır değil mi bu?" "Ben çıkarmıyorum ki, başkaları gelince onlar çıkarıyorlar" Adamcağız kocaman kovayı kalçasından güç alarak kaldırıp beceriksizce ilerlemeye çalışıyor. Bunu gören hanım da "Dur beraber götürelim" diyor, kahramanlık etmek isteyen birini gördüğünde duyduğu irkilmeyi yaşayarak. "Yalnız ta sahile çıkarmak gerekecek, sen kal mekana bak istersen" "Kilitler öyle çıkarız canım ne olacak?" Öyle de oluyor. Ortalarında çöp kovası ile beraber yürüyorlar boş sokaklarda. Sahile açılan kısacık sokağa döner dönmez rüzgar karşılıyor onları. Çimenler başlamadan önce gelen taşlık caddenin kıyısındaki çöp kovasına yükü boşaltıp, ağrıyan kollarını germek için bir süre duruyorlar. "İşi erken bitirdik nasılsa ya, ben biraz oturacağım şurada. Sonra başımızı kaldıracak zaman kalmıyor" diyor adam. Denizin kokusuyla manzara tarafından baştan çıkarılan hanımın da geri dönmeye niyeti yok açıkçası, böylece bir banka atıyorlar kendilerini. Adam martıları izliyor, hanım denizi. Adam vapurları seyre dalıyor, hanım simitçileri. Sonunda bu sessizlik ağır gelince, konuşacak gibi oluyor. Yüzünü adamdan yana dönünce adamın dalıp gittiğini görüveriyor. "Nereye bakıyorsun öyle?" "Şu gençlere bakıyorum" Hanım da bakıyor haliyle. Bir kaç genç çimenlere oturmuş sohbet etmekte. Sıra dışı bir şey yok ki bunda? "Ne var ki bunda?" "Keman" Tekrar bakınca hanım, çimende yatmış duran siyah bir kutucuk göruyor. Şeklen içinde keman olduğu da anlaşılıyor elbet. "Çalıyor musun keman?" "Çalardım" "Nasıl yani, artık çalmıyor musun?" "Kemanım memlekette kaldı" Hanım sokağa ilk döndüğünde rüzgar ile beraber bir özlem hissetmişti. Denizin kokusunu aldığında da, binaların çeperlerinden gökyüzünün enginliğine vardığında da, martıları ve çimenleri gördüğünde de aynı özlemi duydu. Ama bu adamın kemana bakan yüzündeki özlem başka bir şeydi işte. Yerinden kalkıyor hiçbir şey söylemeden. Gençlere doğru gidip, adamcağızın duyamadığı bir şeyler konuşuyor ve elinde keman ile beraber geri dönüyor sonra. Bu sanki çok doğal ve kesin yapılması gereken bir şeymiş gibi olup bitiveriyor. Adam da aynı doğallıkla açıyor kutuyu, eksik bir uzvuna kavuşur gibi koyuveriyor başını çeneğile. Yayın telleri titretmesinden ibarettir her şey. Ama bedenden yaya, yaydan kemana bir şeyler akar sanki. Bu akan şey kelimeler ile ifade edilemez, insanın duruşundan, gözlerinden, kaşlarından çıkamaz dışarıya. Nedir bu? Bir özlemi anlatıyordu keman. Belki memleket? Ya da şu gençler gibi özgürce oturabilmek çimenlerde? Günde otuz beş demir yuvarlak için, bir üzüm suyunu değerinden yukarıda kakalayabilmek için verilmiş gençlik parçaları? Ya da kokusu, anısı başka bir hanımın? Kim bilir? Kapalı gözlerle dalıp gidiveriyorlar. Az önce iki dünya vardı Alsancak sahilinde. Birinde gökte süzülürken doğaya karışıp giden martılar. Diğerinde yaklaşan işin altında ezilen iki insan. İşte şimdi tek bir dünyada tek bir tuval doğa. Duyularını açan insancıklar sürülüp gidiyor ona. Teller son kez titreşirken açıyorlar gözlerini, "Babamdan bir keman kalmıştı bana, onu kurcalayarak öğrendim. Biraz paslanmışım tabi" diyor adam. "Keşke bana da babam keman bıraksaymış" "Keşke herkes çocuğuna keman bırakabilse" Ve işte böylece tanışmış oluyor, bunca zamanlık yabancılar. Önceki gecenin aksine o gece adam deliksiz, rüyasız bir uyku çekiyor üstelik. Yaşadı çünkü bugün, anladınız mı? Zaten yaşadı bugün.
    #400080 anoktainoktagnokta | 04/02/2015 00:07
     
  4. 4
    bir okuyun bakayım yorum lazım.
    #400417 anoktainoktagnokta | 04/02/2015 07:58
     
  5. 5
    şuku.
    #400418 putuk | 04/02/2015 08:06
     
  6. 6
    sağol putukçuğum, okuyun yahu yorum lazım yarışmalara filan katılmak istiyorum bununla. kısa da yazdım okunsun diye dört kişi okudu şimdiye kadar lan.
    #400685 anoktainoktagnokta | 04/02/2015 16:59
     
  7. 7
    rezerve akşam rahat kafayla okuyup döneyim sana aig.
    #400686 strogoff | 04/02/2015 17:00
     
  8. 8
    "hava denizi değil midir dağların, ovaların?" havadan sonra bir es olmalı yani virgül.. başka bir evde bir hanım uyanıyor uykusundan, diye başlamalı sanki ikinci paragraf.. çünkü hikayenin sonunda anlam karışıklığı oluyor.. şahsen ben başında rüyayı görenin hanım olduğunu düşünmüştüm.. değilmiş.. sanki birbirini devam eden iki olaymış gibi oluyor hanımın başka bir evde uyandığını belirtmezsen.. ama şahsi fikrim bence rüyayı da hanım görmeli çünkü bu adamın değil kadının hikayesi.. katılırsan fikrime bu sefer ikinci paragrafın başında "bir hanım" olmamalı.. ki ben hanım diye başlayıp öyle devam ettiğimde gayet aktı hikaye.. sabah sporunu duşta irkilip, hafifçe sekerek yapıyor. saçını düzeltip, hızlıca giyiniyor ve evinden ayrılıyor. cümlenin başına "kahvaltısından sonra" gibi bir şey yerleştirilebilir.. diğer paragraftan direk duşa ve spora ve evden çıkmaya geçilmiş.. sanki kahvaltı havada kalmış gibi.. hata öncesinde kahvaltı biraz daha detaylandırılabilir güzel betimlemelerinle.. "yoğun bir günün akşamına terk edilmiş pazar yeri gibidir sabahleyin alsancak sokakları. alıcılar için süslenmiş o ışıl ışıl cambazdan eser yoktur, bu yüzden tanımak için makyajını silmesini beklemelisiniz. bu haliyle seven de olmamıştır şimdiye kadar. " cümlesi güzel hoş ama bununla ilgili olarak kahramanın da duygusunu bilmeliyiz diye düşünüyorum.. "o da hiç alışamamıştı bu haline" gibi bir cümle ile mesela.. "masalar ters çevrilmiş ve birbirinin üzerinde yatmış, kalmış." cümlesinde kalmış fazla bir kelime olmuş. "önceki sabah özenle temizlenmiş, önceki akşam hoyratça kirlenmiş, kullanılmış ve bir çöp gibi atılıp bırakılmış bu mekanı yeniden temizlemek gerek." cümlesi okurken yoruyor insanı.. "önceki sabah özenle temizlenen, akşamında hoyratça kirletilip ve bir çöp gibi bırakılan bu mekanı yeniden temizlemek gerek" bence daha akıcı oluyor okurken.. "köhne bir barakada içilen ile, narin ve şık duvarlar içinde içilen şarap aynı üzümün suyundan mı yapılmadır? müşteriye bu soruyu sordurursanız öyledir maalesef. " bu cümle gereksiz kalmış anlam bütünlüğünü bozuyor.. "süpürgenin bulunduğu küçük ve gizli bölmeye doğru yürürken "günaydın" sesi ile irkiliyor. "erkencisin?" diye sorması gerekiyor bu durumda, iş arkadaşına. "akşam erken ayrılacağım, o yüzden bugün erken geleyim dedim. belki daha rahat izin alırım" diyor adamcağız. " süpürgenin bulunduğu küçük ve gizli bölmeye doğru yürürken "günaydın" sesi ile irkiliyor. -erkencisin? -akşam eve erken gideceğim, o yüzden erken geleyim. belki daha rahat izin alırım. diyor adamcağız. gibi birebir konuşma şeklinde anlatılmalı bence... "bu oyuncakları bir çocuk gibi kurmuştur hayat zaman içerisinde, adına deneyim denir. yine de havaya fazladan bir sessizlik çökmüş, bunu nasıl açıklamak gerekir? böyle erkekler ve böyle kadınlar çekinirler birbirlerinden. erkek bir avcıdır ki tuzağa çekmeye çalışır avını. kadın da bir av olduğundan yakalanmaması gerekmekte. ama ne adam avcı, ne kadın av ise ne olur o zaman? adam çekinir elbet. ürkek ve narindir çünkü hanımlar, dokunursan kaçar. kadın da çekinir doğal olarak, av olmayı kendine yakıştıramadığından. işte ne av ne de avcı olan bu iki insan sessizliğin altında çalışır yıllarca, birbirini tanımadan. " inanılmaz derecede gereksiz buldum ben burayı... yani kadın ve adamın karakteri tanıtılacaksa bu böyle olmamalı.. birer cümle ile adamın ve kadının naifliği kendi halinde olmaları anlatılabilir.. av ve avcı tabiri çok basitleştirmiş hikayeyi.. "yalnız ta sahile çıkarmak gerekecek" de.. yalnız dan sonra virgül olmalı ya da yalnız hiç olmamalı gibi sanki.. "işi erken bitirdik nasılsa ya, ben biraz oturacağım şurada." ya kelimesi olmamalı.. "eksik bir uzvuna kavuşur gibi koyuveriyor başını çeneğile." bence yanlış bir benzetme olmuş.. eksik bir uzva kavuşunca başımızı o uzva mı koyuyoruz biz.. bilemedim şahsen ben... "yayın telleri titretmesinden ibarettir her şey. ama bedenden yaya, yaydan kemana bir şeyler akar sanki. bu akan şey kelimeler ile ifade edilemez, insanın duruşundan, gözlerinden, kaşlarından çıkamaz dışarıya. nedir bu?" cümlesinde ilk ama olmamalı.. yaydan kemana bir şeyler akıyordu sanki olmalı devamında.. nedir bu ile bitmemeli cümle. dışarıya bence yeterli. "bir üzüm suyunu değerinden yukarıda kakalayabilmek için verilmiş gençlik parçaları?" kakalayabilmek değil de satabilmek olmalı.. hikaye çok naif gidiyor çok hoş bu yüzden argo tırmalıyor okurken.. işte şimdi tek bir dünyada tek bir tuval doğa. duyularını açan insancıklar sürülüp gidiyor ona. işte şimdi tek bir dünya ve duyularını açan insancıklar süzülüp gidiyor ona.. olarak olabilir bence. rüyayı hanımın gördüğünü düşünerek ve öyle olmasını isteyerek ve işte böylece tanışmış oluyor, bunca zamanlık yabancılar. önceki gecenin aksine o gece adam deliksiz, rüyasız bir uyku çekiyor üstelik. yaşadı çünkü bugün, anladınız mı? zaten yaşadı bugün. adam hanım olarak düzeltilmeli ve son cümle silinmeli.. umarım yorumlarım dikkate değer olmuştur.. saygılar..
    #400843 paranoyak deli | 04/02/2015 20:17
     
  9. 9
    Rizörvıd Okuyacagim
    #400844 naylon | 04/02/2015 20:17
     
  10. 10
    @8 çok teşekkürler tam ihtiyacım olan şey olmuş. rüya konusunda tam istediğim şeyi başarmışım, zira istediğim şey: başta rüyayı kimin gördüğü belli değil. ikinci kısımda kadın gördü zannediliyor. sonda ise adamın gördüğü anlaşılıyor. tam olarak böyle bir etki yaratmış memnunum o yüzden. tartışmaya değer gördüğüm eleştiriler hakkında yorum yapacağım ama onun dışında doğru bulduğum yorumlar var, virgülün yeri gibi, gereksiz karmaşık cümleler gibi onları hikayeyi son kez düzenlerken dikkate alırım. -"köhne bir barakada içilen ile, narin ve şık duvarlar içinde içilen şarap aynı üzümün suyundan mı yapılmadır? müşteriye bu soruyu sordurursanız öyledir maalesef. " bu cümle gereksiz kalmış anlam bütünlüğünü bozuyor..- bu cümleyi daha anlaşılır kurmam gerekiyordu çünkü aslında bir derinlik içeriyor. ama sade bir biçimde kuramadığım için böyle kalmak zorunda oldu biraz, becerim el vermedi yani. aynı şarabı süslenmiş bir mekan içerisinde daha pahalıya satma mantığını bir çalışan olarak beni çok rahatsız ediyordu. çünkü müşteri de aslında kendini süsleyip püsleyerek satmak için bu süslü mekanlara geliyor, alım gücünü göstererek kendini pazarlamaya uğraşıyor ve biz de bunun için çalışanlar olarak sahte bir kibarlık ile köle değilmiş gibi davranmak durumunda kalıyoruz. sahte yani, aslında o şarap o parayı etmez, aslında bu mekan bildiğin çürümüş tahta berbat bir ev, ama her sabah eşek gibi temizleyip süslüyoruz gözlerini boyamak için. av ve avcı meselesinde amaç karakterleri tanıtmak değil, insanlar arası iletişimsizlik problemine bir bakış açısı sunmak. aslında olay bu ikisinden bağımsız olarak genel kadın erkek ilişkilerini tanımlama amacı taşıyor. hikayenin ana fikirlerinden biri: sanatın oldukça güçlü bir iletişim aracı olması. kadın ve erkek arasındaki bu iletişimsizlik problemini vermem gerekiyor ki, müzik ile çözümlendiğinde ana fikir desteklenebilsin. ayrıca bizzat benim yaşadığım bir sıkıntı olduğundan ötürü oldukça derin ve geçerli buluyorum bu problemi, av-avcı problemini yani. -"eksik bir uzvuna kavuşur gibi koyuveriyor başını çeneğile."- buradaki benzetme ilişkisi şuradan doğuyor: başını çeneliğe öyle bir doğallık ve duygu durumu içerisinde koyuyor ki, sanki o keman hep oradaymış ve onun bir uzvuymuş gibi hissettiriyor. onun dışında bir sürü işime yarayacak noktaya değinmişsin, teşekkür ederim.
    #400892 anoktainoktagnokta | 04/02/2015 20:41
     
  11. 11
    "köhne bir barakada içilen ile, narin ve şık duvarlar içinde içilen şarap aynı üzümün suyundan mı yapılmadır? müşteriye bu soruyu sordurursanız öyledir maalesef. " aynı şarabı süslenmiş bir mekan içerisinde daha pahalıya satma mantığını bir çalışan olarak beni çok rahatsız ediyordu. çünkü müşteri de aslında kendini süsleyip püsleyerek satmak için bu süslü mekanlara geliyor, alım gücünü göstererek kendini pazarlamaya uğraşıyor ve biz de bunun için çalışanlar olarak sahte bir kibarlık ile köle değilmiş gibi davranmak durumunda kalıyoruz. sahte yani, aslında o şarap o parayı etmez, aslında bu mekan bildiğin çürümüş tahta berbat bir ev, ama her sabah eşek gibi temizleyip süslüyoruz gözlerini boyamak için. " eğer anlatmak istediğin buysa yukarıdaki cümle ile olmuyor hikayede çok eğreti kalıyor.. bu fikri hikayeye yedirerek vermelisin bence... ne biliyim "kadın hiç anlayamamıştı" bunun böyle böyle olmasını gibiüçkelime ile şarapı da müşteriye de mekanı da rahatsızlığını da anlatabilirsin mesela.. hikayeye yedirmek yani.. onun dışında okurken direk anlam bütünlüğünü bozan cümledir benim gözümde.. "av ve avcı meselesinde amaç karakterleri tanıtmak değil, insanlar arası iletişimsizlik problemine bir bakış açısı sunmak. aslında olay bu ikisinden bağımsız olarak genel kadın erkek ilişkilerini tanımlama amacı taşıyor. hikayenin ana fikirlerinden biri: sanatın oldukça güçlü bir iletişim aracı olması. kadın ve erkek arasındaki bu iletişimsizlik problemini vermem gerekiyor ki, müzik ile çözümlendiğinde ana fikir desteklenebilsin. ayrıca bizzat benim yaşadığım bir sıkıntı olduğundan ötürü oldukça derin ve geçerli buluyorum bu problemi, av-avcı problemini yani. " ve aynı sorun burada da var.. sonuçta sen makale yazmıyorsun genel kadın erkek ilişkileirni tanımlamak amacını biz yine hikayeyi okudukça anlamalıyız.. bu konuda hikayeye, kahramanlara yedirilmeli.. neden bunca zaman hiç sohbetleri olmamıştı acaba gibi bir cümle lazım ve senin anlatmak istediğin iletişimsizlik ve nedeni kadının ya da adamın düşüncesi olmalı bu yazarın değil.. sonuçta bu bir hikaye çok güzel betimlemeler ve bir olay kurgusu var yazar ve onun ne düşündüğünün yazıda olması çok abes oluyor.. ama bu iletişimsizlik de av ve avcı ilişkisinden ziyade toplumun getirdiği bir şey oluyor bir kızı bir erkeğin yanında görenlerin hemen onlara sevgililik yakıştırmasından rahatsız olunması gibi mesela.. rica ederim.. eski bir alışkanlık bendeki.. yardımcı olabildiğime sevindim.. : )
    #400951 paranoyak deli | 04/02/2015 21:03
     
  12. 12
    bu biraz üslup tartışması gibi geliyor aslında bana, ben de çok bilgili değilim bu konuda ama yazarın arada hikayeyi bölüp kendi ağzından konuştuğu bölümler hoşuma gidiyor benim okurken (: tiyatrodaki açık biçim üsluba benzetiyorum biraz. yani bu bir oyundur, bakın biz oyun oynuyoruz, bu gerçek değil mesajı vererek izleyiciyi illüzyona sokmak ve karakterler ile özdeşlik kurmaya yöneltmek yerine yabancılaşmaya ve dışarıdan bakmaya itiyor. tabi ben oldukça bilgisiz ve içgüdüsel biçimde yapıyorum bunu, yazdıkça okudukça gelişecek belki dediğin gibi hikaye ile anlatmaya yönelebilirim (: gerçi bende olay kurgulama konusunda da sıkıntı var, onu aşmam gerekecek önce.
    #400966 anoktainoktagnokta | 04/02/2015 21:08
     
  13. 13
    bence şu an yazdığın hikaye güzel yani en azından sıkıcı değil.. illaki eksikleri vardı ben de kesinlikle yetkili bilen bir ağız değilim sonuçta.. tamamen hedef kitle.. okuyucu.. olarak yorumladım.. azıcık da türkçe bilgimle.. üslup mu tartışmak bilmem.. dediğim gibi okuyucu olarak rahatsız eden yerleri söyledim.. ve bazı noktalarda ayrılabiilmemiz de normal aslında.. sonuç itibari ile her göz farklıdır herkes farklı söyler söylemek istediğini.. önemli olan senin içine sinmesi.. ama kendinin gibi değil de başka biri yazmış gibi okuduğunda daha objektif de olabilirsin diye düşünüyorum ^^
    #400998 paranoyak deli | 04/02/2015 21:16
     
  14. 14
    aig hikayeyi falan boş ver şimdi. iki ekmek al gelirken.
    #401002 ikinci nesil | 04/02/2015 21:17
     
  15. 15
    Zamanı gelsin, okurum..
     
iv>