sözlükçülerin nick hikayeleri

  1. 16
    soldan aynen kopya sansür bir daha uğraşamam: bundan seneler evveldi daha önce başka bir sözlükte daha anlatmıştım bir kezde sizler için anlatayım bir sevgilim vardı adı elise. ismi gibi naifti, karşısında boncuk boncuk terlerdim hep. hayatımın erken dönemine damgasını vurmuş ikinci döneminin ise amına koymuş bir kadın. tam anlamıyla kadındı elise. ellerini tuttuğum an dünya duruyordu, ergenlik sivilcelerim azıyordu. aklımda hiç art niyet yoktu ona karşı. hatta o kadar ki bende kaldığı günler hep sarılıp uyumuşumdur. o amerikana sen benim helalimsin, düğün gecesine kadar dokunmayacağım mantığını öğretmiştim o zamanlar. velhasılı elise kadınımdı, ilk sevdiğim kızdı, daha sonrasında hiç kimseyi sevdirmeyendi elise. o dönemler çok fakirdim bakkala gittiğimde adam 5 centin yerine sakız verirken sakızı almazdım 5 centimi ver deyip adama küfrederdim. o para üstlerini böyle biriktirip bu kızla düğün hayalleri kurardım. fakirdim ama gönlüm gepgenişti, seviyordum ulan işte hem de ne seviyordum öyle böyle değil. mecnun elime su dökemez o derece. işte elise, ah elise neredesin şimdi, hangi yaban ellerdesin bilmem ki. benim gibi şişman, fakir bir çocukta ne bulmuştu çözememiştim o zamanlar. hani seviyordu beni öyle söyledi bana. yani tam olarak böyle değildi. biliyorsunuz bunlar çok zeki oluyor doğduktan sonra ana dilleri gibi ingilizce konuşuyorlar bana dönüp i love you fat man dedi. he he çok komikti ya, ne komikti o zamanlar. ben aşkımdan divane fakir tipsiz bir insan o ise benim biricik elisem. bu the cure var ya hani işte the cure'un solisti benim kankam olur. çok severdi beni eleman, konserlerinde hep en öndeydim vakt-i zamanında. bu elise bir gün zengin bir çocuğa aşık olup benden ayrıldı gitti. o güzel kız gitti arkasında bir enkaz bıraktı, hayatım bir anda ters yüz oldu. o ana dek zevkine intihar edecek olan ben o an ilaçlarla ayakta duruyor, kimseyle konuşmuyor, yemek yemiyordum. aslında iyiydi bu ama yemek yemediğim halde kilo veremedim. biraz düzelir gibi olunca oturup elise bir mektup yazdım. bir gün yine sahne öncesi kulisi temizlerken bu solist abi robert smith beni yanına çağırıp halimi görünce hayırdır ne oldu diye sordu. ben ise anlattım elimden yazdığım notu alıp onu uyarlayıp şarkı yaptı adı bilirsiniz a letter to elise. (şarkının linki: www.youtube.com/...link kısa keseyim demi. he işte ona mektup yazdım the cure salladım onlarda alıp şarkı yaptı. a letter to elise diye. aşkımı benim yerime anlattılar dünyaya. oye como va da tito puente'nin bir şarkısı dinleyip çılgın atardım o depresyon dönemlerimde. böyle hey adamım nasıl gidiyor hayat demek oluyor. sonra bu ikisini birleştirip başvurdum ve ismimi değiştirdim, şerefsiz nüfus müdürü ise her daim yaptığı ibneliği bana da yaptı ve yanlış yazdı adımı. oyecomova olan soyadımı oyecomeva diye kaydetti sırf bundan dolayı kendimi evlatlık hissediyorum kimi zaman. böyle işte dostlar acı dolu çocukluğumun emrah'tan kalır yanı yok. think about it: -elise +ben once upon a time in america: -i love u soooo much fat man. +me to me to he he he he. one year later: +i love you elise, honey honey money money.(fakir olduğum için her honey e bir money diyordum) -go away fat man. (üzgün smileyle) now -a letter to elise, fuck off, kiss my ass, te money money money the mighty dolla dolla benim özetim de bu işte.
     
  2. tümünü gör
iv> iv> iv> >