şöyle kendimce bi şeyler yazıyorum okur musunuz

  1. 3
    Yaşamaktan korkup uzaklaşıyorum hayattan, gizleniyorum , saklanıyorum bir yerlere,hayatın kenarındayım ve kıyılarda köşelerde kalmış arkadaşlarım var onlarda benim gibi mi ,keşke ama onlar farklı? kendim gibi bir insana daha rastlamadım ve tamamen amaçsızlıktan kıyıda köşede kalmış insanlarla birlikteyim ama benim amacım farklı (daha doğrusu amacım var o da amaçsızlığım). Kıyıda köşede olmayı kendim seçiyorum, amaçsızlığım benim en büyük amacım belki de bilmiyorum... Konuşmaktan daha doğrusu insanlarla muhatap olmaktan nefret ediyorum ,çünkü gereksizce yaşayan insanların gereksiz sohbetlerine girmektense kıyıda köşede yaşayıp gereksizmişim gibi görünmek istiyorum ve ardından da kıyıda köşede ölmeyi tercih ederim? sadece yaşıyorum herkes gibi ?herkes gibi? görünmeye çalışıyorum ya da yaşıyormuş gibi yapıyorum amaçsızlığın ortasında ve kimsesiz? Yapmam gereken şeyler var fakat sürekli erteliyorum. Sadece zamanın geçmesiyle ilgileniyorum. Her gün her hafta her geçen saniye daha da mutlu olmaya çalışıyordum çünkü zaman geçiyordu öyleyken ;öyleymiş gibi davranırken;sadece zamanın geçmesiyle ilgilenirken fakat artık onu da yapamıyorum ve zamanı anlayamıyorum sanki duruyor, bir şekilde ilerlemesini engelleyen bir şey var sürekli akrep yelkovana bakıyor, yelkovan akrebe, ben ise onlara bakıyorum ve geçmiyor zaman. Bir süre sonra fark ediyorum; saniyeler ilerledikçe kolumdaki saatin annemin doğum günümde aldığı saat olduğunu; beş altı yıldır kolumda fakat hiç hediyeymiş gibi düşünmedim hep hor kullandım, sudan esirgemedim birkaç kez bozuldu tamir ettirdim, gittiğim yerlerde unuttum, ucuz olduğu için bileğimi kaşındırıyordu çoğu zaman ve çıkarmak zorunda kalıyordum,basit bir saatti işte, her zaman sadece bir saat olarak düşündüm. Peki ya şimdi neden böyle bir şey oldu. Neden saatime baktığımda saatten başka şeyleri de görüyorum,rengini bile hatırlayamazdım gözlerimi kapatıp düşününce şimdiyse ? Anladım şimdiye kadar sadece saate bakmak için kullandım ve artık zaman çok yavaş ilerliyor benim için, sanki durmuş gibi geliyor artık zaman, şimdi saate bakınca bunu anlıyorum? o yüzden akrep ve yelkovandan koptum. Saatin etrafındaki düğmelere bakıyorum, kordonunun desenine takılıyorum, bakıyorum fakat pek de bir özelliği yok saati gösteriyor sadece, daha ne olsun. Birkaç tane düğme var daha doğrusu bir ibre iki tane de sahteden düğme;hiç anlamadım neden koymuşlar o iki tane sahte düğmeyi, onlarca kez basmama rağmen hiç bir şey olmadığı zaman anladım onların sahte olduklarını . Vay be yıllardır saati doğru söyleyen kol saatim meğer kalleş bir yalancıymış ?tıpkı insanlar gibi?.sırtımdan bıçaklanmakta üzerime yok galiba. Saatim bile bunu yaptıysa ?Ne ben ne de saatim artık aramızın eskisi gibi olmayacağını düşünüyoruz çünkü hissediyorum sanki biraz daha yavaşlıyor zaman. Bana nispet yapıyor yine bu saat. Bana kızdığını anlıyorum ;o da benim ona sinirlendiğimi anlıyor eminim ; her kızışında daha da yavaşlıyor. Bana yaşamayı bir izdırab haline getirmesinin en kolay yolu bu çünkü. Saatte bu şekilde intikam alıyor benden. Bu yavaşlamasıysa sinir ediyor beni .annemin hediyesi olmasaydı gösterirdim ben ona ; duvara fırlatıp içini dışına çıkaracağım -zaten merak ediyorum içinde ne var- çarklarının dişlilerinin hepsini boşaltacağım şimdi ortaya ama Çin malısındır ya şimdi sen içinde bir mekanizma bile yoktur. Ama hediyesin ya bir şey yapamayacağım sana değil mi? Hediye olmanı bana karşı bir avantaj olarak kullanıyorsun. Gerçi annem bile unutmuştur bu saati bana hediye aldığını. Neden sadece saatin hediye olduğunu düşünüyorum ki kaç kere kendi başıma gidip bir dükkandan bir şeyler aldım. Her şeyimi annem almıyor mu? Neyse ki mağazalar tanıdık, annemin getirdiği ve bana olmayan şeyleri kız kardeşim götürüp değiştiriyor. Hep kafama takılıp geçmeyen kazaklara sinir oluyorum sanki boğuluyormuş hissi veriyorlar. Annem de nasıl beceriyor anlamıyorum hep biraz küçük geliyor aldığı ya da bilerek yapıyordur, artık kendisi gidip alsın diye ama yapmıyorum onu da; şimdi saate olan öfkem geçti o kazaklara sinirliyim. Saate bakıyorum da sanki zaman biraz hızlandı. yoksa bu saat beni yine mi kandırıyor? Yine kaldırıp duvara vurasım geldi şu saati. Nasıl bir saatmiş anlamak mümkün değil yahu? Ah şimdi evde olsaydım keşke öyle mi olurdu duvar saatine baktığımda zaman hep hızlı geçerdi çünkü o babamın saatiydi. Babam baktığında hissederdim akreple yelkovanın titremesini. Yanlış anlamayın duvar saatinin en iyi arkadaşıydı belki babam ama saat sahibinin babam olduğunu biliyordu. Kol saatimle aram çok iyiydi ama duvar saati kadar uysal değildi benimkisi üstelik son zamanlarda hep yavaş ilerliyordu .hep beni kızdırıyordu bu kol saatim belki de sadece saat değilim ben demek istiyordu ama nafileydi benim için saatti ve saat olarak kalacaktı. Duvar saati ise heybetli kasvetli... saat olsaydım onun gibi yıllara meydan okuyan bir çınar olmak isterdim herhalde,çin malı bir paçavra olmaktansa ; yıllardır -neredeyse on beş senedir- evet aşağı yukarı on beş senedir oradaydı ama sadece bana heybetli, sanki koskoca adammış gibi geliyordu. Ne de olsa yıllardır oradaydı ve hep bana doğru zamanı gösterirdi. Sadece şu saatlerin ileri geri alınması denen saçma şey var ya uyanırsınız ki her şeye geç kalmışsınız. Haftalarca alışamazsınız. gece uyuyamaz sabah kalkamazsınız , akşamlar olmaz , günler o kadar yorar ki insanı . Bir tek o zamanlar sıkıntı çıkarırdı duvar saatimiz çünkü o zamanlar daha çocuk sayılırdım boyum uzuyordu ama saati ayarlayacak kadar uzun değildim. Şimdi öyle miyim koskoca duvar saatini ayaklarımın ucuna basmadan bile ayarlayabiliyorum. Ne yani boyum uzadı diye zamanın efendisi ben mi oldum ya da o saat mi öyle zannettiriyor bana. Gerçi şimdilerde o bile biraz kırgındır bana her eve gidişimde önce bir bakıyor ? "sen!" der gibi sanki uzun uzun , ardından ?seni bir yerden gözüm ısırıyor? Der gibi sanki ama yaşlılığına veririm her seferinde o da hatırlamış gibi yapar hatırlayınca da ben nasıl istersem öyle geçer zaman o anda. Hele o kısa tatil günleri o uzunca yolu annemi babamı ablamı özlediğim zamanlarda (eskiden sevdiklerimi özlerdim) bana hiç zorluk çıkarmazdı; ama yazları çok aksi olurdu o da, tıpkı kol saatim gibi, artık iyice sinirlenmeye başladığım zamanlar kol saatimi duvar saatinin olduğu oturma odamıza bile sokmazdım(duvar saatimiz oturma odasındaydı) odamdaki en derin çekmecelerden birine koyar sonra koyduğum yeri bile unuturdum; o aralarda duvar saati de küserdi bana. Biliyordum kol saatimle aralarında bir şey vardı ama bilemiyordum o zamanlar çocuk ruhlu bir aptaldım. Ama şimdileri anlıyorum duvar saatinin kol saatimden ne istediğini sadece daha fazla zaman istiyordu çünkü yaşlanmıştı ve her geçen gün daha da yıpranıyordu,zamanın içindeyken zamanı gösterirken o bile yoruluyordu demek ki. Kol saatimi her görüşünde hissederdim duvar saatinin yelkovanı parlardı sanki? ikisi arasındaki farklı zamanların aşkıydı ya da nesillerin. Kol saatim hırçın bir kız çocuğu gibiydi, duvardaki saat de genç bir delikanlı. Oysa şimdi duvar saati yorgun bir yaşlı,kol saatimde yalancı bir aptal? Yıllar sonra, şimdilerde gidiyorum da eve ne ailemi özlemişim ne de kol saatim seviniyor odaya her girdiğimde? Onlar bile unutmuş birbirlerini; duvardaki saat bile artık hiç hatırlamıyor beni o yıllanmış duvar saati bile tanıyamıyor artık ne beni ne de çok sevdiği kol saatimi? Çünkü zaman bile kendi içinde yaşlanıyor gibi?
    #187853 nicksiz | 02/08/2013 23:05
     
  2. tümünü gör
iv>