tarık - lan malak gibi yayılmayın
! geldik işte. serhat - geldik de ne oldu lan ibiş. dalağı şişti
! senin eğlence, macera anlayışını
eyim. gül - hakkaten lan! doğa yürüyüşü deseydin gelmezdik ki biz! mustafa - kalkın
kalkın da gidelim. bu gerizekalının aklına uyduk bir kere. hep beraber söylene söylene toparlandık. o zamanlar fribegler vardı, modaydı
! bütün grupta mevcut. ekstradan iki sırt çantası var. biri mustafa toramanında diğerini de tarık taşıyor. içleri alkol, sigara, bir tane teyp, metal mix kasetler, pikniklik yiyecekler ve abur cubur dolu. sabahın sekizi bayırdayız. akşam da dönmeyi planlıyoruz. tepeye vardığımızda tarık
inin köy dediği yerin ta anasının amında olduğunu ve geldik dediği biri büyük biri küçük terk edilmiş gibi duran iki evi ve aralarından akan çişimsi dereyi gördük. küfürler devam ederken tarık güle oynaya durduğumuz yere daha yakın; beş on metre mesafedeki büyük eve koşturdu. çok şükür geldik diye hızlandırdık adımlarımızı. tarık kapıyı açıp direk içeri daldı
. biz de peşinden.