ev dediğim tek katlı çamur ve taştan sıvama duvarları olan toplasan yüz metre kare bir yerdi. pencereler ahşap ve özensizdi. yerlerde tahta döşeme zemin üzerinde babaanne evi halılarından vardı. üç oda bir mutfak. tuvalet evin dışında on metre uzakta kapısı tahta kendisi daha yeni kiremitlerle örülmüş
kadar bir kabindi. nilay - maceraya bak
! almanyadan köyüne getirilmiş dejenere
gibi hissettim bir an! tarık - bu daha başlangıç
. gece burası varya acayip korkunç oluyor. zevkten delireceksiniz! teybi çıkar serhat! mustafa - lan geri zekalı. korkunç bir yer dediğin, köşk olur, mezarlık olur ne bileyim, ormanlık alan olur.. burası bildiğin köy! tarık - mezarlık da var ki! ben - oha! nerede
!? tarık - evlerin arkasında!? ahmet - evlerin arkasında ne demek
ik? bu evlerin arkasında mı? tarık - evet!
grupçana mezarlık seviciliği vardı bizde. o zaman metal müzik bilmem ne gençlik işte. başka kafalar açıyordu ölüm ve ilgili mevzular. gül - (çığlık atarak) görmezsem ölürüm
! (koşarak çıktı evden) peşinden serhat vce mustafa da. ben - lan bu evin sahibi falan yok mu? tarık - sonbahardayız kirve. bu evi kışın korucular kullanıyor, ocaktan marta kadar. kalan sürede boş. kimse gelmez zaten bu eve. nilay - neden lan!? tarık - (piç
sırıttı) kahvaltıda anlatırım.