tarık - imam önce çığlığın geldiği yeri kestirememiş. küçük ev. oradan mı gelmiş acaba!? kapının aralığından bakmış adam ön bahçede etrafına bakınıyorm.. mustafa - hop hop hop! lan! ne yapıyon
!? tarık - nasıl yani? mustafa - ne bileyim
!? sanki böyle anlatımın değişti! tarık - (sinirlendi)
defterde nasıl yazıyorsa öyle anlatıyorum işte! Ahmet - ya
tir et o metodu. sen bildiğin gibi anlat ama abartma
! gülüştük. Tarık - (sırıtıp devam etti) adamın ön bahçede etrafına bakındığını görmüş kapının aralığından. kapıyı açıp ne istediğini soracakken çığlık tekrar duyulmuş. imam kapıyı açmaktan vazgeçmiş. adam da küçük evin tarafına dönmüş çığlıkla birlikte. oraya doğru koşturup imamın görüşünden çıkmış. imam o gece adamın çığlıklarını da duymuş sonradan. acı içinde uyuyakalmış. sabah uyandığında ilk iş küçük eve geçmiş. kapı aralıkmış. içeriye girdiğinde o iğrenç manzarayla karşılaşmış. dün geceki adamın gövdesi evin ortasındaki masanın üzerinde sırt üstü duruyormuş. başı gövdesinden ayrılmış ve yüzü kapıya dönük vaziyette, ağzı açık ve göz yuvaları boşmuş. kolları ve bacakları da kalın urganlarla evin tavan kirişlerinden aşağıya sallandırılmış şekildeymiş. Nilay - Yuh
! Yuh! Defterde aynen böyle mi yazıyor? Tarık - Evet! Serhat - Adam engizisyon imamıymış
! Gülüşmeler. Tarık - Kendisini toparlamaya çalışmış. Başardığında da arkadaşını toparlamış parça parça. Alel acele mezarlığa inip gömmüş rahmetliyi. Akşama kadar dualar edip kitabın ilk üç sayfasına bakınıp durmuş. Sayfaların boş olmasının bir sebebi olmalı diye düşünüyormuş. Köyden gelen son ziyaretçisi ile herşey değişmiş o akşam!.. (aniden anlatmayı bırakmıştı. soran gözlerle birbirimize bakındık) Mustafa - Kirve!? Tarık bir süre daha donuk donuk yere bakıp bize kaldırdı yüzünü. Hepimizin suratlarına baktı sırayla. Nilay - Tarık!? Yavaşça ağzını açmaya başladı, gözleri de ayrılmıştı iyice. Ahmet - (topukları ile kendini götün götün geri iteleyerek) tövbe bismillah! Hepimiz korkup mesafeyi arttırdık tarık ile aramızdaki. Ben - Kirve!? İyi misin lan!? Gül - Adam gitti
! (ağlamaya başladı) Ben - Tarıııık! Tarık ağzı açık halde dilini dışarı çıkarıp dudaklarını yalamaya başlayınca ilk mustafa çözüldü. Mustafa - Senin ben şerefini
eyim
! Geç düşmüştü jetonlar, tarık ın kahkahaları arasında yerlerimize geçerken muhteşem küfürler yardırıyorduk. Ne anası sağ kaldı ne babası. Ahmet - Senin
ben
! Ödümü
tin
! Serhat - Lan bir daha böyle bir şey yapma. Yemin ediyorum ölümüne
belanı. Tarık - (kahkahadan gözleri yaşarmıştı
in) ahahhahahahahaha! yapmasam içimde kalırdı kirveeee ahahahahhahahahahaha! Gül -
! Ben - Lan sen nasıl bir mahlukatsın
!? İnsan işi değil bu yaptığın. Tarık - (durulurken) Tamam kirve tamam. Siz de olsanız en az bir kere yapardınız
! Mustafa - Lan bunun şakası mı olur
! Başımıza bir iş gelecek senin yüzünden. Ahmet - Hakkaten
. Bilip bilmeden dalga geçiyorsun. Cahil
bizi de yakacan! Küfür ve bedduaları dizeledikten sonra birşeyler içmeye de karar verdik. Ahmet "abdest alacam ben içmiyorum
" deyip çıktı bahçeye. Kalan herkes güldü. Sigaralar yakıldı. Tarık pozisyon aldı tekrar başladı anlatmaya.