ölüm kararı verme

  1. 1
    kesinlikle üzerinde durulması gereken konudur. şöyle güzel bir soru geldi açmakapaktan: bir insana öldü diyebilmek için tam olarak ne olması gerekli? kalbi durması desek; kalbi durduktan sonra bir süre yaşayabilir. beyin ölümü desek; e kalbi atıyor şimdi konuyu açalım: Ölüm başlı başına tıbbi bir olgu olmakla beraber, toplumsal, hukuki, dini, yönleri de vardır. bir hekim genelde tıbbi yönüyle ilgilenir sadece. yanlış mıdır? yanlıştır. Çünkü sansür hastaya makine gözüyle bakmamalıdır. bir sansür hastasının toplumsal durumuna, aile içi ilişkilerine, inanışlarına da dikkat edip ona göre tedavi veya karar vermelidir. aksi takdirde hem tepkilerle karşılaşır hem de hastaya değil hastalığa bakmış olur. neyse... ölüm olgusunu anlamak için önce canlılık/yaşam nedir ona bakmak lazım tabii ki. diyalektik böyle söyler. tabi bunu okumadan önce abiyogenez nedir ona bakın, canlılık cansızlıktan evrilmiştir: uyarana tepki verme Üreme Büyüme ve Gelişme homeostazis- iç dengeyi sağlama organize olma- bir makine gibi düşünün bunu Metabolik faaliyetleri gerçekleştirme ve enerji üretme- makinenin çarkları Adaptasyon yeteneği bunlar canlılığın temel tıbbi şartlarıdır. eskiden bunların hepsine sahip olan canlıdır, bir kısmına sahip olanlar değildir deniliyordu. fakat virüs ve bakterilerin tanımlanmasıyla bu da değişti. 1- tepki verme- evrendeki herşey etkiye tepki verir- bu kavram iptal 2-üreme- kısır birey canlı değil midir? - bu da iptal 3- büyüme ve gelişme - virüsler ne büyür ne de gelişir misalen sadece çoğalırlar, bir kısmı mutasyon geçirse de geçirmeden değişmeden kalanlar da canlıdır- bu da iptal 4- ..... şeklinde hepsini geçersiz kılabiliriz. benim bu konudaki düşüncem ve evrimsel biyologların düşüncesi şudur ki genel olarak devamlılığını sağlamaya çalışan şey canlıdır. şu anda cansız olarak tanımladığımız şeyler de hiçbir şekilde devamlılığını kendi metabolizmalarıyla veya yapılarıyla sürdürmeye çalışmaz. sadece zaman ve mekanda bulunurlar o kadar. şimdi biri ee intihar etmeye çalışan kişi cansız mıdır derse onu da tartışabiliriz fakat talep halinde bunu tartışalım, çok basit cevabı var. bu da demek oluyor ki ölüm de bu devamlılığı koruma çabasının son bulmasıdır. yoruldum şimdilik. editleyip devam edecem 5 dakika sonra.... yukarıda da belirttiğim gibi devamlılığını kendi metabolizmasıyla yürütmeye çalışma kavramını unutmayın. temel bu aslında. şimdi hukuk bu konuda tıbbba başvurur bazen( organ nakli, miras davaları vs..) .der ki bu adam ölü müdür? değil midir. insanlar açısından inceleyecek olursak hücrelerin en temel ihtiyacı kandır. tüm ihtiyaçlarını kanda karşılarlar. o halde ya hücreye gelen kan akımı kesilirse ya da gelen kan bir işe yaramazsa o zaman o kişi öldü diyeiliriz. çünkü bir hücreye kan ulaşmaz veya içeriği boş olan kan ulaşırsa da o hücre metabolizması sıfırlanır ve çaba sarfedemez. o yüzden adli tıpçılar da şöyle bir kurallar bütünü getirmiştir: Yasalarda tanımlanan ölüm, solunum ve dolaşımın durmasıdır. yani her ikisi birlikte duracak ve kişi bu fonksiyonların devamı için bir tepki vermeyecek. yani solunum durursa fakat kalp çalışırsa biz adamı entübe edip makinaya bağlayıp solutabiliriz. bu adam ölü değildir çünkü dolaşımı vardır. aynısı kalbin durup solunumun devam etmesi için de geçerlidir. peki bu iki fonksiyonu da aynı anda durduracak şey nedir? tabii ki tüm organları innerve eden beyin ölümüdür. yani ikisini de makineye bağımlı hale getirecek kavramdır. beyin ölümü nedir? beyindeki hücrelerin metabolizmasını devam ettirme çabasının( yani canlılığının) olmamasıdır. ama nabzı atan,teni hala sıcak fakat beyni aktivite göstermeyen birine ölü demek elbette ki zordur ve tepki çeker. ve bazen kısa süreli durumlarda komple makineye bağlı insanların tekrar beyin aktivitesi gösterdiği de olmuştur. hatta bazı ilaçlar, zehirler vs insanın nabzını ve beynini bir süreliğine durdurabilir, alkol koması, aşırı soğukta uzun süre kalma(donma vs..) bile bu etkiyi yapabilir örneğin. ama zehrin veya alkolün etkisi geçici. bu adamlar yaşıyor aslında.. bu açıdan adli tıp bilimi ise şöyle bir karar aldı: Beyin Ölümünün Tanısı a-Komanın nedeni ve süresi biliniyorsa *Bilinen yapısal bozukluk veya geri dönüşsüz bir sistemik metabolik sürecin bulunması. *İlaç intoksikasyonu ve hipotermi olasılığının kesin olarak dışlanmış olması. *Paralize veya anestetize edici ilaçların yakın zamanda kullanılmış olmaması. *İlaç veya alkol alımının söz konusu olmadığının bilindiği durumlarda 6 saat süreyle hiçbir beyin fonksiyonunun olmadığının gözlenmesi. Aksi halde, gözlem süresi 12 saat olmalı ve ilaçların kandaki düzeyleri ölçülmelidir. b- Beyin ve beyin sapı fonksiyonlarının kaybı *Uyaranlara foramen magnum düzeyinin üzerinde hiçbir davranışsal veya refleks yanıtın bulunmaması. *Sabit pupiller. *Okülovestibüler yanıtın bulunmayışı. *Oksijenizasyon sırasında 10 dakika süreli apne saptanması. (Sistemik dolaşım devam edebilir). (Spinal refleksler devam edebilir). c- Ek (opsiyonel) kriterler *Otuz dakika süreyle izoelektrik EEG. *Beyin kökü uyarılmış yanıtlarının bu bölgedeki yaşamsal yapıların fonksiyon görmediğini ortaya koyması. *Anjiyografik olarak beyinde kan dolaşımının bulunmadığının gösterilmesi. bu abc kriterlerinin üçü de olmalıdır. a kriteri oldukça anlaşılır, b kriterinde foramen magnumdan bahsedilmiş. kısacası ense kökünüz diyebiliriz buna. medulla spinalisinizi ve beyninizi ayıran kafa tasınızın en altındaki genişçe deliktir bu. peki niye foramen magnumun üstü? çünkü foramen magnum altındaki medulla spinalis reflekslerimizin çoğunun köken aldığı yerdir fakat bunlar organlarla ilgili yaşamsal refleksler değil tepkisel reflekslerdir. yani bir balona bastırdığınızda öbür tarafı nasıl şişerse belirli kaslarımıza ve/veya tendonlarmızda etki uyguladığınızda bu refleksler açığa çıkar. yani cansız varlıklarda da bunlar görülür. fakat foramen magnum üstü tamamen beyindir ve bizim yaşamsal organlarımızla, solunum ve dolaşımın devamlılığıyla alakalı organlarla ilgili tepkiler olduğu için olmazsa olmazlardır. c kriterinde ise olayın tamamen bilimsel olarak kanıtlanmasıyla ilgili kavramlar açıklanmıştır. yani neye göre beyinde kan dolaşımı veya elektriksel aktivite var diyeceğiz? tabii ki elektroensefalografi ile beyin elektriğini ölçeriz ve anjiyo ile dolaşım var mı yok mu bakarız. yani elimizle ve gözümüzle algılayamayacağımız şeyleri makinelerle daha iyi ölçebilmemiz açısından bunlar belirtilmiştir.
    #329395 drjivago | 26/10/2014 22:59
     
  2. tümünü gör
iv>