hem @1 deki yazı hem de @26 daki yazılarda çok değerli bilgiler verilmiş. birinde genel olarak biyolojik inceleme varken diğerinde toplumsal yönden bir bakış açısı var. her iki yazara da teşekkür ediyorum öncelikle. fakat eksik olan çok az noktalar var onları da eklemek istiyorum.
her şey genlere mi bağlıdır? boyumuz, kaşımız , gözümüz, hastalıklarımız hatta tercihlerimiz genlere mi bağlıdır öncelikle bu konu tam olarak açıklanmamış. aslında bir insanın her şeyi belirli oranlarde genlere bağlıdır. ama bahsedeceğim genetik kavram bildiğimiz mendelian kalıtımdan çok farklı olacak ki son yıllarda tüm bilim dünyası buna yönelmiş durumdadır. kavramın adı da epigenetik. peki nedir bu epigenetik bir örnekle anlatalım:
normalde anne ve babamızın mavi gözlü olduğunu düşünelim. biz de yüksek ihtimalle mavi gözlü doğarız. mendelian kalıtım bir gen dominant ise yavruda kesin olarak fenotip(dış görünüş) olarak ortaya çıkacağını çekinik ise her iki ebeveynden de birer allel alması durumunda ortaya çıkacağını söyler. 2000'li yıllara kadar da human genom project yürütülüyordu ve tüm kavramlar mendelian temel üzerinden üretiliyordu fakat sonra histonlar ve head shock proteinlerin keşfiyle bu kavram değişti. normalde mavi göz geninin yanında diğer genlere de sahibizdir ki diğer yavrular farklı renkli gözlerle doğabilsin. bu diğer tüm özelliklerimiz için de geçerlidir. işte normalde mavi gözlü olmamız için bu genin mrna(mesajcı rna) tarafından okunması ve o proteinin r ve trna tarafında üretilmesi gereklidir. fakat bir gen üzerinde histonlar ve hsp(head shock proteinler) varsa o gen bölgesi okunamaz ve mrna mız diğer geni okur. yani normalde mavi gözlü olmamız gerekirken o bölge histonlarla kaplanırsa kahverengi veya yeşil gözlü doğabiliriz. genel olarak durum böyle. peki orasının histonlarla kapanmasını sağlayan şey ne?
durum şu ki her gene özgü histonlar var ve bunlar durumsal ve çevresel etkenlerle oluşup o gen bölgesini kapatıyorlar. yani anne karnımızda aldığımız besinler, yaşadığımız travmalar hücresel düzeyde tepkilere ve histon üretimine sebep olabiliyor ve göz rengimiz değişebiliyor. tabi göz rengi çok anlaşılmayabilir ama örneğin anne karnında soğuk havaya maruziyet ya da anne sık sık grip iken bebek de buna özgül epigenetik mekanizmalarla doğar. tabi doğduktan sonra da epigenetik kavramı sıfırlanmaz. örneğin boyumuz, kişiliğimiz( ki kişilik bozukluklarının çoğu genlerle bağlantılıdır - yani aslında travma geçirdi psikolojisi bozuldu çok basit açıklama artık çünkü ruhsal travmalar genleri değiştirmese de histon üretip o bölgedeki genleri açıp kapatabiliyor.) , cinsel tercihlerimiz de çevresel etkenler, öğretilenler hatta iklim koşullarına bağlı olarak genlerimizin okunmasını ve protein sentezini etkiler.
hatta bu hsp ve histonların keşfinden önce en önemli tıbbi araştırma olan human genom project yatırımları bitti ve şu an yatırım yapılan proje ise human epigenom project'tir.
www.epigenome.org/...
bu eşcinselliğin veya diğer cinsel tercihlerin sadece kalıtımsal veya çevresel etkilerle açıklanamayacağını kanıtlar nitelikte bir gelişmedir.
'' eşcinselliğin türün devamlılığına fayda sağladığı tezini hiç anlamadım mesela.''
orayı kaçırmış olabilirsin ama eşcinsel bireylerin akrabaları daha çok çocuğa sahip olurlar. 1.3 kat daha fazladır diye bir araştırma var. bu yazının verdiği bilgiler doğru mudur daha sonra pubmed sitesinden makale tarayarak bakacağım. ben de emin olamadım.
''yazıda önemli bir nokta vardı: insanların genlerinden gelen cinsiyetleri, çiftleşmek için hangı cinse yöneleceklerini belirlemez.
ben de bunu çok doğru buluyor ve artırıyorum: bu genlerle alakalı değil, bireyin kendisiyle alakalıdır.
''bu insanlar gerçekten ellerinde olmayan şeyler yüzünden çok ağır şartlarda yaşıyorlar. hele travestileri filan düşününce iş iyice çığrından çıkıyor. eşcinselliğin doğruluğu yanlışlığından daha önemli bir konu, bu bu insanların elinde değil. ve mesela bir çok insandan çok daha az zarar veriyor ya da hiç vermiyorlar insanlara. taciz tecavüz dediğin zaten herkes için geçerli, eşcinsellere özgü değil. ki içlerinde çok iyi, pırlanta gibi insanlar da var. ''
peki neden? ben bunun ötekilenme yüzünden olduğunu düşünüyorum fakat neden ötekileştiriyoruz o benim tartışabileceğim bir konu değil genel olarak durumdan bahsedeceğim burda:
1984'te apa kriterlerinden eşcinselliğin hastalık olarak çıkarıldığı doğru mudur? evet. bize bunun dersini verdiler geçen hafta. ama orda sebebi belirtilmemiş ki. aslında asıl sebebi deneyler , bilimsel açıklamalar falan değildir. çünkü bilimsel bir bulguyu ''aha bak, adamlar ya da kadınlar normaldir lan, hasta değillermiş vs..'' diye topluma dayatamazsın. asıl sebebi aslında toplum içerisinde eşcinsel oranının artması neticesinde hastalık olmaktan çıktı. amerikada oran şu anda yüzde 10-15 civarında ki orda genel toplumda öyledir yazıyor o yanlış bilgi. doğu toplumlarında oran yüzde 2-3 lerde. sanırım sadece amerikan merkezli araştırmalar göz önüne alınmış ve yanlış çeviriye kurban gitmişler.
1980 lerden sonra enformasyon ve medyanın gelişmesiyle birlikte bir çok amerikalı ünlünün gay veya lezbiyen olduğunu açıklaması başlı başına toplumsal alıgyı değiştirmeye yetecekken artan eşcinsel oranı da buna katkıda bulundu ki doğu toplumlarında da artan oranlaral birlikte eşcinselliği ve homofobiyi sorgulamaya başlamamız bu algımızın da değişeceğine işarettir.
fakat gel gelelim travesti konusuna. amerikada travesti sayısının yeterli çoğunluğa ulaşamamasından ziyade hala parafililer( cinsel fetişizm bozuklukları) altında değerlendirilmektedir. diğer parafililer nedir örnek verelim( flottörizm: fortlama, koprofili : işemeli sıçmalı sex.....).....
işte adamlar saf bilimsel veri üzerinden ilerleyemiyor. çünkü bilim toplum algılarıyla çatıştığında genelde kaybeden bilim oluyor. her neyse burdan hararetli tartışma çıkar burayı uzatmayayım.
evrim ağacındaki yazıyı yetersiz bulmakla birlikte destekliyorum. homofobi kesinlikle anlamsızdır ve dayatmalarla alakalıdır. fakat eşcinsel ilişki sexten(coitustan) ibaret değildir tabii ki.
gay çiftler arasındaki anal ilişki konusuna gelecek olursak elbette ki zararı var. hemoroid, enfeksiyonlar, travmalar vs...gibi bir çok hastalığın yayılmasına ortam veriyor elbette. fakat heterolarda da durum farklı değil. onlardaki anal ilişki de aynı şekilde sonuçlara yatkın. bu sebeple sadece bunun üzerinden cinsel eğilimleri hastalık olarak yargılamak yersizdir. eşcinsellerde elbette farklı şekilde cinsel tatmin yöntemleri vardır... onlar da bunun bilincindedir genel olarak. bu yüzden sık sık denediklerini sanmıyorum ya da en azından heterolardan daha çok konuya haim olduklarından gerekli egzersizleri ve hijyenik önlemelri aldıklarını düşünüyorum. tabi bu uzun süreli ve sık devam ederse anüste kalıcı genişelmeye sebep olabiliyor bu da boşaltım ve sindirim sorunlarına yol açıyor. tabi vajina için de bir benzeri geçerli. olayın ayarını tutturmak gerek:D
aslında daha uzun yazmıştım en az iki katı epigenetiği açıklamıştım, eğilimler ve psikanalitiğe pek değinemedim. yanlışlıkla sekme kapattık hepsi gitti. idare edin bunla:D