12
ebeveyninden yaşamayı öğrenen bir sürü canlı türü var. aslan mıydı yanlış hatırlamıyorsam doğduktan sonra mesela annesinden avlanmak gibi şeyleri öğrenir, öğrenemezse -öğrenemeyenler de oluyordu galiba- hayatta kalamaz. canlılarda dahi her şey kalıtsal olarak aktarılamıyor. insanlık ise komple kalıtsal aktarılan bir şey değil. gelişmiş daha büyük beyin, becerikli eller-parmaklar, iki ayak üzerinde yürümeye uygun bir beden gibi şeyleri aktarabilirsin. insanlık bu demek değil, bunlar insan olabilmek için gerekli fizyolojik nitelikler sadece. konuşma, üretme, düşünme gibi insan özelliği olan her şey çevreden öğreniliyor. aslan gibi sadece avlanmak filan değil yani bizzat insan olmayı öğreniyorsun, bir insan yavrusu insan tanımına uymamaktadır zira. ebeveyne bağlı kalmak ve ondan öğrenmek bir içgüdüydü. sürü mantığına daha uygun canlılarda bu daha da güçlüdür herhalde. insanda yukarıda bahsettiğimiz toplumsal özelliği ile beraber bambaşka bir boyut alır. insan kendisine idol, örnek başka insanlar belirler doğal olarak. bu babası olabilir, annesi olabilir, kardeşi olabilir, çevresinde çok sevdiği bir büyüğü olabilir, genelde kendi yaşında biri olmaz aynı derecede gelişmekte olduklarından. işte bu sebeple parti tutmak, takım tutmak, milliyetçi olmak gibi meseleler genelde abilere, babalara, çevredeki dayılara abilere filan yaranmak için bu doğal içgüdünün takip edilmesinden ibaret kalıyor. bir yere ait olma ihtiyacı, sevilme, sayılma, iyi insan olarak çevredekiler tarafından kabul edilme ihtiyacı bunlar hep toplumsallığımızdan getirdiğimiz doğal içgüdüler. oysa insan içgüdüleriyle hareket etmez, içtepi sahibidir, bilinç sahibidir, bilinciyle hareket eder. bilinçli insan çevresini aşar, ona bağlı kalmaz, öğrenmeyi sürdürür, neyi neden yaptığını neyi neden sevdiğini nereye neden ait hissettiğini bilir. insanlar eskiden aileler halinde yaşıyorlardı -çok eskiden-. daha sonra bu aileler insanlığın gidişatına göre gelişip genişledi, osmanlı dahi bir hanedan devleti değil midir? bugün kendini millet zanneden topluluklar bir zamanların hakim ailelerinin gücüne göre sınırlara ayrılmış toprak köleleriydi. o zaman millet zillet yoktu ortada. milletler arası bulunan fark kültür farkıdır. farklı coğrafyada birbiriyle daha az etkileşimde bulunmuş üstelik kölesi olduğu ailelere göre ayrılmış topluluklar binlerce yıl içerisinde farklılık gösteren kültür ve dillere sahip oldular. ama temelde çok büyük bağlantılar var. teknik bağlantılıdır, çeşitli kaynaşmalarla bilmem neredeki çömlekçi çömlek yapmayı dolaylı olarak ta dünyanın öte ucundaki bilmem kim çömlekçisinden öğrenmiştir. din bağlantılıdır. günümüzdeki üç büyük din çok eski zamanlardan beri süre gelip sosyal duruma göre değişen başka bir sürü dinin sürdürümcüsüdür, bir sürü çok çok eski efsane hala bu dinlerin içinde devam etmektedir, peygamber diye nitelendirilen binlerce kişi eski mitlerin karakterlerinin farklı kültürlerde farklı isim almış halleriyle devamıdır. bu dinler de sosyal etkileşim ile kaynaşır, sosyal duruma göre değişip dönüşür. dilden bahsetmeye bile gerek yok, kaç tane dilden türemiş günümüzün sayısız dili? insanlık genişledikçe, etkileşimi artıkça kaynaşma da artıyor. artık milletlere göre değil kölesi olduğumuz efendilere göre ayrıldığımızı ve bizim gibi köle olan hangi milletten olursa olsun herkes ile aynı problemlere sahip olduğumuzu görmemiz lazım. ama yok o abiye dayıya yaranılacak illa.