1
Çok güzeldi. Ben ve bir arkadaşım tavanı alçak bir odada yerde oturuyorduk. Ben bir şiir yazmaya çalışıyordum. Ama öyle böyle değildi. Kaç kelime değiştirdiğimi ben bile hatırlamıyorum. Yanımdaki de bir şeyler yazıyordu ve ikide bir bana "şu olmamış bak" diyordu. bu arada altımızda halı yoktu. Sade betonun üzerinde daha düzgün yazılar çıkaracağımızı düşünüyorduk. Zemin düzdü ve halı düz değildi. Şiirin bir konusu vardı elbette ve şöyleydi: Siyah saçlı bir kadın saçlarını sarıya boyatmak istiyordu. Ama bunu daha önce kimsenin denemediği bir yolla yapmak istiyordu. Güneşi eritikken sonra boş bir havzaya döküp göl haline getirdikten sonra kara saçlarını gölde adeta mayalayacaktı ve böylece altın sarısı saçlara sahip olabilecekti. Ve sonrasında bir vadi meltemi saçlarını kurutup en son halini verecekti ona. ama kadın bu imkansız yola epey güveniyordu. işte şiirin konusu buydu. ben de bu olayları ve kadının içinde bulunduğu ruh halini kelimelere yükleme gayretindeydim. Şiirin son dörtlüğünde "sarı saçlı ....." diye bir dize yazıyordum ki arkadaş araya girdi. *olm senin aşık olduğun kız sarı saçlı değil ki? "" (ya sen...) olm şiirde ahengi ve güzeli yakalamaya çalışıyorum şurda. hem aşk hakkında yazan şairlerin hepsi gerçekten aşık olmuştur diye bir kural yok ki. O son dörtlüğü hiçbir zaman bitiremiyordum sanki. İçimde kaldı gençler.