28
sayın arkadaşlar, din meselesini ele alırken temel sorumuz şudur: madde mi düşünceye öncüldür, düşünceyi yaratmıştır; yoksa düşünce mi maddeye öncül ve onu yaratmıştır? düşüncenin ne olduğunu, nasıl işlediğini, neden ortaya çıktığını, insana özgü olup olmadığını bilmeyen atalarımız çok doğal bir biçimde doğanın her parçasının düşünebildiğini, "ruha" sahip olduğunu varsayıyordu. ruh burada düşünceye denk düşmektedir, düşüncenin ne olduğunu bilmediğimiz dönemlerde ona ruh diyoruz. bugün ruhun ne olduğunun belirsiz kalmasının sebebi budur, içi boşalmıştır çünkü artık, ihtiyaç kalmamıştır kendisine. bu arkadaşlar düşüncenin yürekte olduğunu da düşünüyorlardı mesela, kuran'ı okursanız bunu net görebilirsiniz kitapta dahi. bunun da sebebi duygularımızı kalp atışlarımızda ve göğsümüzde yoğun bir şekilde hissetmemiz olsa gerek. neyse, daha önce çok kereler tekrarladığım gibi sen bir taşı kendi isteğin ile bir yerden bir yere fırlatabilirsin. bunu bir hayvan da yapar, rüzgar da yapar. onlar neden bilinçsiz olsun ki, neye dayanarak bunu iddia edeceksin? senin nasıl belli amaçların varsa canlıların da, rüzgarın da belli amaçları olsa gerek. farklı dilden konuşuyorlar sadece. bu sebeple insanın ölüm ve yaşamını belirleyen canlılar -av ve avcı olarak, bazen evcil hayvan olup yoldaşlık ederek- tapılabilir hale geliyor. yine insanın ölüm ve yaşamını belirleyen yağmur, fırtına, şimşek, yanardağ, vesaire gibi cansız doğanın parçaları da tapılabilir hale geliyor. çünkü yağmur durduk yere kesilip neden aç bıraksın susuz bıraksın seni? dağ neden durduk yere patlasın ve seni öldürsün? mutlaka bir nedeni vardır. yine yüz kere tekrar ettiğim gibi -yeniden yazmak daha kolay geliyor- kendileri için değerli olan şeyleri adamaya ve güvenli hissetmek için düşüncelerinde dahi bu varlıklara sığınıp tapmaya başlıyorlar. düşüncenin yapısını, neden ortaya çıktığını, nasıl işlediğini bilen herkes görecektir ki: düşünce insana özgüdür. insanın hayatta kalma yöntemi olan emeğin bir ürünüdür. fakat bilgisizlik her şeyi kendi bakış açıdan görmeye sebebiyet verir, başka açılardan bakabilecek bilgiye sahip değilsindir çünkü. bu yüzden mesela bir sapık herkesi kendi gibi sapık zannedebildiği gibi, insan da doğayı kendi gözünden görüp kendi gibi zannetmektedir. oysa ne diğer canlılar, ne de cansız doğa insan gibi bilinçlidir, cansız doğanın yaşama gayesi de yoktur, bilinç ile değil etki tepki zinciriyle işlemektedir. vesaire. bir zamanlar inanılması çok doğal olan bu şeyler artık temelden çürüdü. bir çok noktadan yıkıldı, paramparça oldu. ama dinin var olması egemen güçlerin işine gelmekte. din adamları sırtlarını bu güçlere yaslayarak tatlı hayatlar sürerken inanan halka yön verebilme güçlerini de sırtlarını yasladıkları rahat yaşantıya göre kullanmaktadırlar. sömürü yüzünden bu dünyada yaşayamayan insanların "öldükten" sonra yaşamayı beklemesi ve rahatlayıp köleliğe mutlu devam etmesi önemlidir. öldükten sonra yaşamayı beklemek de nedir? yaşamak için ölmeyi bekler mi insan? kitabı temiz gözle okuyup tüyleri diken diken olmayan insan doğru okumuyor demektir. tanrı düşüncesini geçtim, şu kitabın her ayetinde mantığın çatırdadığını görememek idealizmin gerçek yüzüdür. sana sunulan bu düşünceleri mutlak kabul edip yaşantını ona göre kurarsın. oysa yaşantına göre düşüncelerini kurman gerekir, mutlaktan da, tabulardan da kaçmak gerekir. ama bu başka mesele derinine girmeye gerek yok. daha böyle saatlerce yazabilirim hangi noktadan nasıl çürüdüğüne dair. benim bilmediğim okumadığım daha neler vardır kim bilir.