evet. durum bu. açıklamaya gerek yok. ne kadar da büyük bir tamamlanmamışlık, rahatsız edici. siz kanatsız penguenler... nasıl yaşıyorsunuz bu şekilde?
bu penguenler ve bu ayılar arasında okuryazarlık oranlarının bir hayli düşük olduğunun farkına vardım ve epeyi hüzünlendim yav. öyle böyle değil. birkaç penguenle karşılaştım ki kitap okuyorlardı. ne cüzel vs. dedim. onlar da kendilerini bilge sanacak kadar cahil çıktılar ve okudukları bir avuç kitabı ballandırarak anlatmaya koyulup bana bilgelik taslamaya kalkıştılar. yazık bozmadım penguenleri. ama hüzünlendim. kutuplara gidildikçe herhalde dağıtım olanaksızlıklarının da biraz etkisiyle kitaplardan uzaklaşıyor canlılar. halbu ki kitap ve kutup kelimeleri aynıdır temelde, sesli harfler görmezden gelindiğinde... yaa. bir de böyle düşün. işte bunlar hep ktp...
bendeki bu asabiyet ne zaman başladı bilemiyorum ama müşteri profilimde bir değişiklik olduğu da su götürmez bir gerçek. geçenlerde bir velet geldi, nerden bulmuşsa beni; abi dedi "ben erotik roman arıyorum."
"öyle şeyler satmıyorum pek" dedim gülerek.
"kitaplar ne işe yarar öyleyse?" dedi, "mutlaka otuzbir çekebileceğim bir kitabın olmalı..."
sinirden gözlerim karardı. neden bilemiyorum. delikanlının kafası ebadında bir kitap kaptım masamdan ve bumerang atar gibi attım onu hedefe. bir aborjinden halliceydim bu işte. ve sonra kitap elime geri döndü. delikanlı yerdeydi. masamdan kalktım ve "ben erotik kitap satmam" dedim, "benim kitaplarımın arasına mastürbasyon rezidülerini dökemezsin. dükkanıma gelip kitaplarıma kötü gözle bakamazsın. anladi? kapiş?"
çocuk topallayarak gitti. giderken bir kitap daha firlattım. kitap kafasının arkasına isabet etti ve çocuk yere kapaklandı. kitap elime bir bumerang keskinliğiyle geri döndü ve durakaldım. yeni nesil kötü yetişiyordu, daha da kötüsü bu kötü yetişen neslin bir şekilde benim dükkandan haberleri oluyordu. böyle kalitesiz müşteri kitlelerine dayanamam. bir çözüm düşünürken bir yandan da hüzünlendim akşama değin.
ben de bir ara merak sarmıştım bu işe. biraz ilerletir gibi olunca da bırakmıştım, neyime ihanet ediyormuşum gibi hissetmiştim ve ayrıca mızıka ney kadar hüzünlü değildi. neysem. güzel çalınmış, pek hoş ama yeterince hüzünlü olmayan bir eser, bu yüzden beni hüzünlendirdi. çalanı kutlarım yine de. pek iyi çalmış.
şarkının orta yerinde kendimi shire'da hissettim önce, sonra da irlanda'ya gittim. sonra da bir irish pub'a gidip sarhoş oldum. iyi parça.
türkiye'de baskısı bulunmayan bir kitap için amerika'ya gitmişim.
boston, şahane bir okyanus şehri ve klasik bir ingiliz koloni yerleşkesi... neyse pek zaman kaybetmeden kitap bulma motivasyonuyla jetlag bile yaşamadan dosdoğru bir kitapçıya attım kendimi. tezgahın ardında bir kız. aksanımdan yabancı olduğum anlaşılıyor, farkındayım bunun. tipik bir ortadoğuluyum. kız içten şekilde gülümsüyor aradığım kitaba. böyle bir kitaptan haberim olmasından hayranlık duyuyor. ne yazık ki iki gün sonra ayrılacağım boston'dan. hüzünleniyorum buna. birlikte kitabı arıyoruz kızla. kitabı buluyoruz. teşekkür ediyorum ona ve bir an asılı kalıyor bakışlarımız ama ben 2 gün sonra ayrılıyorum boston'dan ayrıca okyanusun öte kıyısında bıraktığım bir sevdiğim de var. bu sevginin kutsiyeti adına aklımdan siliyorum her şeyi. tekrar teşekkür edip çıkıyorum dükkandan.
sonrasında kendimi harvard'a attım. ve-ri-tas yazan amblemi avluyu gezerken gözlerimin önüne geldi geldi gitti. boston'a özendim böyle güzel bir üniversiteye sahip oldukları için, mit de cabası. avluda gezindikten sonra boston public library'e gittim ve akşama kadar kitap okudum. bizim ülkemizde de bu kadar büyük ve güzel kütüphaneler yapılması gerektiğini düşündüm tavan süslemelerini incelerken ve devasa sütunlara bakarken. sonra hüzünlendim. bu kadar büyük bir kütüphane belki yıllarca inşaa edilmeyecekti, bu kadar güzel mimariye sahip, bu kadar özenle bina edilmiş bir kütüphanemiz olmayacaktı. avludaki fıskıyelere ve heykele baktıktan sonra kitabımı alıp otele döndüm ve akşama değin hüzünlendim. otel görevlisi niçin bu kadar hüzünlü olduğumu sorduğunda ona; "bana hüzün kitapçısı derler" dedim. görevli kaşlarını kaldırıp; "i see" dedi, ilgili bir ifadeyle minik bir eğilmeyle selam verdi ve arkasını dönüp gitti. kitabımla bar taburesinde yalnızdım ve bir içki daha alıp hüzünlenmeye devam ettim.
geçen yine kitap satıyorum, bir şeyler söylüyorum bir yandan da. müşterilerimden birisi yaklaştı ve;
"hüzünlendirdin
" dedi.
şok geçirdim. "lütfen saygılı konuşun beyefendi. asıl siz beni hüzünlendiriyorsunuz bu tavırlarınızla..."
"kusuruma bakmayın" diye yanıtladı. hassas bir dönemden geçiyormuş ve iyi bir kitaba ihtiyacı varmış. ona beni önermişler. ben de ona iyi bir kitap verdim. ama diye ekledim; "4 günde bitirmelisin ki tesiri tam olsun"
una minnettar bir hasta edasıyla teşekkür etti bana. ben de ona bir çay söyledim. çaylar geldi, karşılıklı sigara yaktık.
"faka bastın
" dedi.
"lütfen efendim" dedim, "bunu daha önce de konuştuk"
adam güldü. "ahaha kusruma bakmayın hassas bir dönemden geçiyorum da... ayrıca bakanlıktan geliyorum, kapalı mekanda sigara içerek yasayı ihlal ediyorsunuz. ceza yolda. ahahaha."
"siz de içiyorsunuz ama" dedim
"sizi denemek içindi ama. ehehehe" dedi
ben de ayağa kalktım, masayı dolanıp adamın yanına yürüdüm ve çay bardağımı kafasına yavaş ve sakin bir ifadeyle boşalttım.
"lütfen efendim dükkanımdan
tirip gidiniz, daha kibar ifade edemeyeceğim." dedim.
adam gitti, ona vermek üzere olduğum değerli kitabı masamın üstünde görünce içim gitti. ne insanlar vardı, ve bu kitapları hak etmiyorlardı. çay ikramını da, ve sigarayı dahi hak etmiyorlardı. masama çöktüm ve akşama değin hüzünlendim.
hoşbuldum @3. uzaklarda idim.
insanlar sonradan hüzünlenmesin diye konması gereken ibare. efenim. uzun zamandır vakit bulup da girememişim sözlüğe, girince ne göreyim; beş mesajım var. heyecanlandım nedensizce, kimler acep? bir de baktım ki hepsi ayk, ayk, ayk, ayk ve ayk...
işte böyle bir şey. bütün kutup ayılarına selamlar... güzel uyusunlar.
yalnız önce kendimizi bilmeliyiz. biz ayı milleti bazen bir uyuduk mu bir daha uyanmayız. aman diyeyim
hibernasyona dikkat.
@9 tabi kitapçı olunca ben...
doğru ya kitapçı olmayan insanlar günün bazı saatlerinde kitaplara ulaşamıyorlardı, bu da hayatın bir gerçeğiydi. :)
neyse kanka o zaman kısmet. başka sefere...
kitap önersem olur mu kafka?
@16
bu bakış açısı ilginçmiş... ama yok bazı şeyler biraz daha fazla bağdaşmıyor.
bence de öyle. di mi ya? bazen küfür bile ediyorum. geçen biri bizim dükkanın önünde düştü mesela yanımdaki müşteriye döndüm ve ayıptır söylemesi ama; "poposu üstüne düştü." dedim. yani popo bilen diyorum hani. tabi bizim müşteri şaşırdı benim gibi hüzünlü hem de kitapçı bir beyefendiden böyle bir şey duymaya.
sağ üst köşeden geliyor. adamı derin derin düşündürüyor. bir mixologist edasıyla bir şeyleri karıştırası sallayası ve sonunda da fırlatası geliyor ki o herhalde serbest çağrışım.
sağ üst köşeye bakınca derin düşüncelere yol açan sözler dizisi. buradan hareketle düşünce ne tepeler aşıyor gidiyor bilseniz. kim bilir ne saklı manalar gizli bu kelimelerin derununda.
bugün, dün, bir gün... vay bee...
@2 doğru konuştu.
@14
ben de hiç istemiyorum da bir şeylerin değişmesi gerekiyor. yoksa bu halim yaşamla bağdaşmayacak.
geçen karşılaştım böyle bir deyişle. benim gibi insanlar her yerde var. bilecik çevresindeyim bir oğlan gençten oturmuş yünlere bakarak böyle diyor. hoca da durur mu yapıştırmış cevabı; "hüzünsüz yaşanmıyor."
olabilir. minik bir şaşkınlık sezdim bu konuda. eh, kitap okumak engel değil buna. kitap satmak da değil, hüzünlü olmak da.
@2 ahaha, yok lan:d kırovari değil de samimi diyelim...
ah...
bu sefer hüzünsüz takılmaya çalışmıştım oysa...
anadolu insanı dedik, iznik gölü dedik, piyano dedik. havadan sudan konuştum... kitapçının ismini değiştirebileceğimi dahi söyledim... tüh... yine hüzün yüne hüzün demek ki...
@6 şükür buna da... teşekkür ederim kabuğu soyulamaz olan.
bir sonraki gün batımını özlüyorum.
bırakın çükü ya... insanları böyle gaza getirmeyin. çükü tutturmayın. bırakın beyler bayanlar, bırakın. çükü tutmayın.
(bkz:
şeref ca)
aslında hafiften benign diyolla bazı
lar. en azından şerefiyle ölüyorlarmış ölenler. tabi kemoterapi radyoterapi pek cavap alamıyormuş öte yandan...