ne kadar özlemişim lan hiçbir işe yaramayacak bir tartışma içinde bulunmayı. hepinizi çok seviyorum. :)
ama tabi bunları hüzünlenerek söylüyorum. gülümsediğimde hüzünle gülümsüyorum.
@6 şöyle olmayacak bir tanımlamadır;
agnostiksen tam anlamıyla tarafsız olmalısın ama deism az da olsa bir yüktür terazinin kolunda. bu durumda agnostikliğin lekelenir.
kırk yılda bir gelen bir lüksse hele tadından yenmemek deyimini size anlatan bir şey bu.
şöyle ki; o kadar güzel gelir ki bu "hiçbir şey yapmamak" olayı o günü yaşamak istemezsiniz. film mi izleyerek yoksa kitap mı okuyarak yoksa bir parka mı giderek değerlendireceğinizi bilemezsiniz bunu. günün sonunda bu pek tatlı lüksü yememe cimriliğini göstermiş olduğunuzu anlarsınız. gerçekten hiçbir şey yapamamışsınızdır. günlük işler arasındaki minik molalarda o kadar çok hayal kurmuşsunuzdur ki gelecek olan boş zamanınızda yapacaklarınız hakkında zihninizde bu aktivitelerin herbirini savunan nöronlar mücadele ederken bir bakmışsınız kararsızlık galip gelmiş ve tüm boş zamanınızı kemirmiş.
sahaf olması sebebiyle dikkatimi çekmiş insandır.
olmayacak bir tanımlamadır. teist ateist demek gibi bir şey olmasa da yakındır.
gönül ister böyle şeyleri. özellikle ahmet haşim'in şiir anlayışıyla tanıştıktan ve onun bu şiir anlayışını savunmasını okuyup hayran olduktan sonra. oldukça güzel ikna eder insanı ahmed haşim; şiirde manadan çok ahengin önemli olduğuna, şiirin müziğe daha yakın bir yerlerde olduğuna...
ancak onu büyük bir sevgiyle okuduğunuzda hüzünlenirsiniz. çünkü mana o kadar boğulmuş o kadar boğulmuştur ki şiir gelecek nesillere kalamamıştır. belki bunu 100 yıl önce kullanılan kelimelerin çoğunun günlük yaşamdan çekilmesine bağlayabilir insan ama bir dereceye kadar. ahmet haşim'in şiirlerini tercüme vasıtasıyla okumak durumunda kalınca bir şeylerin doğru olmadığını hisseder okuyucu. ancak ahmed haşim'in haklı olduğu nokta şiirin akıl için değil ruh için yazıldığıdır. ruh gerçekten de ayrı bir zevk alır ahenkten ancak akıl çoğunlukla bir şey anlamaz.
düz yazısı kadar açık yazsaymış şiirini de belki çok daha büyük bir kitle tarafından okunur, adı göklere sığmazdı ama zaten o da tam olarak bunu engellemek istemiş.
şiirde kullandığı güzel simgeler ve betimlemeler ve kapalı anlatımın incelenmesinin bizzat önüne geçmek istemiş ve bunu yapan edebiyat öğretmenlerine "kıl" olduğunu güzel bir dille belirtmiştir. aşağı yukarı hatırladığım kadarıyla der ki; kuşun ötüşünü incelemek için kuşu öldürüp gırtlağını kesip içine bakmak ne kadar boşsa şiiri de bu şekilde masaya yatırıp incelemek aptalcadır.
ahmed haşim haklı bulunmalıdır ama sadece bazılarınca.
bu sözü geçen bazıları da hüzün kavramını kalplerinde taşıyabilen ve okuduklarını ruhlarına aksettirebilen kimselerden başkası değildir.
vardır benim böyle bir hayalim. arkadan sürekli bir müzik ama kısık sesli. çok okunmuş tozlu kitaplarla dolu tahta rafların arasında üstü dağınık bir masa... müzik seçiminde kıstas 10 yılı doldurmuş olması ve hüzün içermesi. fado çalabilirim mesela, yahut türk sanat müziği, belki bazen klasik müzik...
sahaf olmak...
adilhan gibi bir mekan istemiyorum ama, ayrı bir dükkan, kitapçılar çarşısı içinde bir başka kitapçı değil. hele adilhan gibi bir yerde... adilhan'dan laf açılmışken orayı sevdiğimi belirtmek gerek. ancak orası haftasonları uğramak için, kafa boşaltmak için güzel bir yer olsa da penceresiz ve boğucu dükkanları dükkan sahibi olmak için uygun değil. hüzünlenmek için belli lükslere, belli rahatlıklara sahip olmak gerek, bu yüzden tatlı bir sokakta şirin bir tabelası olan bir dükkan olmalı burası. 1960'lardan kalma kahverengi cam yapıştırması harfler ile vitrinin üzerinde göğe doğru gerilmiş bir yay gibi "hüzün kitapçısı" yazmalı.
içeriye girdiğinizde muhakkak bir saksı bitkisi olacak sağ tarafınızda
ve karşınızda
merdiven dayalı bir kütüphane
sol tarafta ben
ve dağınık masam
etrafımdaysa kitaplar ve rafları...
belki pipo içerim
belki de ince belli bir bardak çay
kenarları kırmızı beyaz olan
klasik bir çay tabağıyla
belki bir başka zaman başka şartlar altında
ama muhakkak hüzünle
ve zihnimdeki yara izleriyle...
ustam ölmüş ben satarım...
ama okumayı bileceksiniz, yazılı biçimde satarım. okumayı bilmek derken kalbinizle okumayı bileceksiniz, yoksa hüzünlenmek avamın işi olurdu. herkes mutlu olabilirdi o zaman. bakın size farklı şeyler söylüyorum ben, mutlu olmak kolaydır ama hüzün herkesin harcı değildir.
bu yükü taşımak kolay değildir. hüzne talip olan sağlam insanlar gerek.
mutluluğu satın alamazsınız, o sizi satın alır, iki yüzlüdür ama hüzün dürüsttür. evet, yok mu hüzün isteyen.