entarileri (151)

çok rahat bir adamın oğlu olarak büyüdü bu... yediği önünde yemediği arkasındaydı... piano derslerinden tutun da, ingiltere'de dil eğitimi için stüdyo daire tutmalara kadar... oğlan hayatın özsuyunu emdi tabi... geriye posası kaldı... bir ara nepal'de tapınakta dediler bunun için... yogaydı, budizmdi, turuncu esvaptı derken orayı da somurdu... klişe bir söz vardır ya, ti ti en son tirdi diye... hakkaten öyle... masaj salonu işletiyo şimdi... solaryumdan cilt kanserine yakalandı diyollaaa...

şirine'nin pek bilinmeyen ablasıdır... çok hızlı bir hayatı vardı eskiden... bir grupta baterist falandı... dövmeler, piercingler falan... sonra oğlanın biri uyuşturucuya alıştırmış bunu... arada çocuk falan peydahlamış... çocuk ölü doğunca iyice bunalıma girmiş bu... mazhar osman'a falan yatırmışlar... çıkınca tarikatçılar kapmış bunu tabi... kafa resetli ne de olsa... şimdi tövbe istiğfar içerisinde... eski günlerden hiç bahsetmiyor ama... sakın mevzusunu falan açmayın bence...

çin malı kaptırıyorlar orjinal diye... dikkat edin derim...

babasından çok dayak yiyen şirindir bu... ağız burun düz olur bazen.... sorarsın nooldu diye... "olum atlar çarpıştı..." "ne atı lan" "bildiğin at... geçen muhteşem düzkıl'ın setinde rol aldım... nercidabık savaşı canlandırmalarında romen diyojen'le kafa kafaya girdik" "yooh amınakoyim" "vallaaa... yönetmen dedi, dizinin amınakoyim, size bişey olmasın..." "hacı film adamsın yaa..." "sigaran var mı?" not : bacaklarına ağda yaptıydı bi keresinde. ipne misin lan sen diye dalga geçtik... amelyat oldum olum ben... bacağımda 12 kilo demir var benim şu an dedi... te ecdadını tiiğimin yalanççısıııı

ayakları kokar... piiifff.... ayak değil, peynir tenekesi sanki... ablası büyütmüş bunu... annesi babası almanyaya gitmiş ama geri gelmemişler... haber de yok... ölmüşler mi kalmışlar mı... amcaları falan büyütmüş bunları... ablası da evlenince zalım yenge eline kalmış... ( yenge ile aralarında ilişki olduğunu düşünüyorum... aramızda kalsın )

karıdan korkar bu ipne... yazar yazar yazar yazar... korkar siler... maksat evde hır çıkmasın... ayakkabıları çalınmış geçende... köyün ortasında ne ana bıraktı ne avrat... ateist üstelik... allah mış, peygambermiş tanımaz... aza tamah edip, "niye bendeki çok değil" diye ağlar... not : elin atına biner...

bunu yengesiyle evlendirmişler... abisi güneydoğuda şehit düşmüş... eve sadece yatmaya gelir... gecenin körüne kadar arazi kenarlarında, göl sahillerinde içer arkadaşlarıyla... biraya para vermez... diğerlerini eve dağıtıyor ya... oradan nemalanır... şirin baba arar bunu arada..."nerdesin lan it... vergi dairesine gidecem... gel çabuk..." "tamam babaaa... yarraaanı yerim..." diyerek zıplar nerede olursa olsun... not : ağzı kokmasın diye kekik yoluyodu yol kenarından... bi keresinde ısırgan vermişler eline... amcığa benzediydi ağzı... ha ha ha

genelde gargamel'e oy verir bunun gibiler... ay sonlarında yoğun çalışır, ay içerisinde sigara içme alanında takılırlar. kamyoncuların dilinden anlar, hasarlı çileklerle beslenirler... sendika dediler buna, "hep komonis işi bunlar... geç o ayaklarıııı" dedi. sendika firmaya girince en ateşli sendikacı oldu... izin tarihleri ile ilgili şefine emri vaki mi dersin, ramazan kolisini yeterince kaliteli bulmamak mı dersin... çay paydosunu 1 saat yapar, ama saat 12:01 olsun elinde atom bombası olsun yere bırakır ... not : ölü çökücüdür... beleş poğaçanın kokusunu antrepodan alır...

ben şirin köyünden bahsediyorum kardeş.

bir repertuvar var bu ipnede... ufff... bilmediği türkü yok... türkü barda takıldı bir süre... öyle sesi çok güzel değil... saz falan da bilmez... ama sempatik ibne... kızlar abi gözüyle baktığı için hep abaza ... ama sorsan şikayetçi değil..." onlar yoldaşım, yan gözle bakmak devrimci ahlaka ters" diyor. not : sarma sigara içer. haziran ve eylül olmak üzere yılda iki kez tunceli'ye gider.

cezaevinden çıkmış şirindir... amcasının yürütemediği bir emlakçı dükkanı vardı... orada takıldı bir süre... dükkanda uyuşturucu yakaladı polisler... bu voltayı almış tabi... gargamel'in oto galerisinde görmüşler bir-iki kez... falan parlatıyormuş... gözler gene kan çanağı tabi... not : halbuki endüstri mühendisi çocuk... gül gibi mesleği var... ama serseri işte... daha dikiş tutmaz.... kaçakta şimdi...

iki lafın belini kıracan ya... hemen yanıbaşında bitiverir bu... abbaaaooowwww...... alır mevcuyu, sündürdükçe sündürür... kendi söyler kendi güler avradını tiim.. tamam, güzel... muhabbet iyi de... az işin ucundan tut daaa... en ufak zorlukta cingar çıkarır bu ... ona göre en basit işler bile yapılamayacak kadar zordur... kumdan halat büktürür... not : hele ortamda içki varsa... aman diyim... kaçın ordan...

bunu hiç görmemişsinizdir... garibim, şiri babanın karısıdır... hiçbir fotoğrafta görünmez. evden hiç çıkmaz. kırk yılın başında kardeşinin oğlu evlenecek de düğüne gidecek... başka türlü eşikten dışarı adımını atmaz... şirin babanın ilerici mucit babacan tavırlarına kanmayın... kaç defa ağzını burnunu döktü kadıncağızın.. bunlardan bir iki tane daha var diye biliyorum... ama ben bile tam olarak emin değilim varlıklarından... o kadar silik ve yok edilmiş bir tip... not : gargamele oy verir... niye diye sorsan "uiiiyyy... cünahtur daaa... " der...

parayı bulduğu dönemlerde bey diye çağırıldığını hatırlatırım...

adı üstünde çırak şirin işte... çalışırken görsen acırsın... kah mantar evlerin çatısında soğuktan geberir, kah çilek deposunda kıpkırmızılara bulaşmış, yorguuuun, bitiiik, mesaisi bittiğinde ise bambaşka bir yaratığa dönüşür bu ipne. geçer köşe başına, alır eline tespihini, gelene gidene laf atar... bir iki de arkadaşı var şerefsizin, içki, cuvara, ex, ot, bali... ohooo... allah belanı versin senin yaaa... gündüzleri ustası iyo bunu, akşama milleti bezdirdi amınakoduuum. not : anası çok çekti bundan... adam olsun diye sanayiye falan verdi... olmuyor da olmuyor.

şirin...

iş adamıdır... diğerlerinden daha açık bir renge sahiptir. çilek toplamaz, ticaretini yapar... ondan alır, ötekine satar... arada gross marj, likidite, for-cast, customer falan gibi kelimeler kullanır. starbucks bardağıyla dolaşır, ince çerçevesiz gözlükleriyle sağa sola bakıp sürekli bluetooth ile konuşur, şirin babanın en tilt olduğu şirin budur... şirineyi ip ertesi gün hiçbirşey yokmuş gibi davrandığı söylentileri de vardır efendim... not :kiloludur, aslında ingilizce falan da bilmez.

güzel şeyden anlamamaktır en büyük hödüklüğü... pastacı şirin pasta yapar, "anamgilin tandırı daaa güzel amuakoyim" diye ortalığı bulandırır. güçlü şirin ağaç keser " sana benzinli ağaç kesme motoru vermeyen şirin babanın amuaakoyim" diye ortalığı iştirir. şirine yaraları iyileştirir " yavaaaşşş, adamın ayağını tin, tin," diye ortalığı velveleye verir. şirin baba köy ile ilgili bir proje açıklar " çilekleri cebe atacak başgaaaağğğnnnn... " diye ortalığı karıştırır... kendisi mi ? kendisi hiç bi im yapmaz...

herkes çilek toplarken bu ipne bir yolunu bulup sıvışır işten. herkesin sepetinden 2 şer tane alır, en olu sepet kendisindeymiş gibi görünür... sonra da çıkar "arkadaşlarımın özverili çalışmaları yeterince takdir edilmiyor" der... ba ba ba... kendisini de mücadelenin dışında tutuyor... yani hem şirin babaya "ben bu mücadelenin içinde değilim" diyor, hem de alttan alttan marj yükseltiyor dinini tiim.

şirine'nin ta kendisidir... zaten gargamel'in kendisini yaratma amacı da tam anlamıyla budur... maksat komün hayatı yaşayan onurlu şirinleri birbirine düşürmekti... her e kadar kadına meta olarak bakmasalar da arada şirine'yi düşünüp mavi malafatlarını okşadıkları bilgisi mavcuttur efenim. not : olum bunun kısa beyaz eteğine hallenen arkadaşım vardı lan benim...

çekirdek çitler gibi yara kabuğu çitler bu adi şerefsiz. şirin babanın kömürlüğünde uyur. bi keresinde gargamele varis tedavisi yaptıydı...

Mobildeyim yazamıyorum... hele bi klavyeye geceyim... ben sana o hesabın nasil olduğunu anlatırım...

leyla ile mecnun dizisinin çekildiği semttir... özellikle gidip gezmek lazım...

iyi kızdır... severiz...

uzun uzun yazmaya gelmiş insandır.