entarileri (18)

instela, uzay-zaman eğrisinin peak noktalarından birisidir. işte uzay ve zamana bağlı denklemimize eklenilen yoksayılamayacak büyüklükteki kütlemiz denklemimizi bir eğriye evriltiyor. bu yeni denklemin zamana göre türevini alıp sıfıra eşitleyerek elde edeceğimiz zaman değerleri elimizdeki possible peak pointler oluyor. biz de boş durmuyoruz tabi hemen ikinci türevini alıp sıfıra eşitleyerek artış ya da azalış trendlerini inceliyoruz. possible peak noktalarından artış trendindekiler peak pointler oluyor. ha birden fazla peak point bulursanız - ki bulacaksınız, hayır yani bu işlemler keko da uzay zaman denklemini çözemeyeceğinizden, çözseniz türevini alamayacağınızdan, alsanız sıfıra eşitleyemeyeceğinizden falan bulamayacaksınız zaten de hani buldunuz diyelim birden fazla çıkacak - bu durumda bulduğunuz point sayısı: n olsun, instelayı bulma olasılığınız, 1 bölü n olacaktır, ki bu olasılık sizler için müthiştir. ya işte instela böyle bişey. hayat hala güzel.

intihar etmelidir. varoluşunu daha nasıl ispat edebilir, kendini yok etmekten başka. en azından çoğu gibi hedefsiz sona ermez yaşamı.

misal iskenderiye kütüphanesiyle ölümsüzlük iksirinin formülünün de yakıldığı söylenir. yazışın feriştahıdır ama bütün sosyal bilgiler öğretmenleri ezbere bilirler. bu öğretmenleri yetiştiren bölümler kaliteli üniversitelerde de açılmalı artık.

siz bi çay için gençler

alilidar, birinci dünya savaşında fransız direnişçilerinde kurye olarak görev almış, savaşın sonlarına doğru vergigny yakınlarında terk edilmiş bir binanın arka bahçesinde gizlenmiş orta doğu ve balkanların en büyük piyanistidir. eserlerindeki vahşi ritmini, sanatsal hazza doygunluğuyla yoğuran sanatçı, çok da önemli bir insan değildir. şaşıdır, hayata umutla bakar.

zaten bence hastalık daha ince görülmesi gereken bir konu. hani hastaysan tedavisi vardır, yoksa da "vah vah" tır. fakat bu durum farklı, bu insanların tedavi olmak gibi bi kaygıları ya da ne biliyim ihtiyaçları yok. kimseye zararları da yok. o yüzden özellikle "bozukluk" kelimesini kullandım, hastalık kelimesinden kaçındım. ama işte farklılık da diyemiyorum ben bu duruma, tamam farklılar ama sanırım farklılıklarının davranışlarına, yaşayışlarına yansıyor oluşu durumu daha karışık, daha derinden incelenesi yapıyor nazarımda.

öncelikle ben bu cinsel ve duygusal iletişim olayını hep insanın hormonal dengesine bağlamışımdır. düşününce de eşcinsel bireyin hormonal bazı farklılıklara sahip olması akıllara ilk gelen. tabi bu durumu tetikleyici unsurlar genetik olabileceği gibi çocukluk dönemi travmaları gibi sonradan kazanılmış da olabilir. bu açıdan yaklaşıldığında eşcinselliği "bozukluk" olarak tanımlamak sanırım daha mantıklı. daha önce badilerle birkaç gecemizin tartışma konusunu olmasından mütevellit biraz konuya hakim gibiyim. şöyle ki eşcinsel arkadaşları olup, eşcinsel bir arkadaşla belli dönem aynı evde de kalmış birisi olarak, kendilerini hasta olarak değil de biraz farklı olarak tanımladıklarını biliyorum. fakat benim düşüncem bu durumun salt tercihten öte olduğuna yönelik. örneğin evlenmiş çocukları olmuş sonra da eşcinselliğe yönelmiş insanlar var. bu örnek bu durumun tercihten öte hormonal bir dalgalanma sonucu eşcinselliğe yönelimi açıklıyor benim adıma. olayın bir de biseksüellik boyutu var tabi ki, bu durumda benim hormonal bozukluk düşüncem sakatlanıyor haliyle. bu biseksüellik konusu olaya karıştı mı zaten çoğu düşünceyi sakatlıyor. bu durumda da en mantıklı açıklama bu durumun salt tercih oluşu oluyor. ne demek bu, adamın canı çekiyor, yada hoşuna gidiyor demek. enteresan. ayrıca bir de devletin resmi kuruluşu milli savunma bakanlığının eşcinselliği hastalık olarak tanımlaması, raporu istiyor oluşu var ki bu da ayrıca incelenmesi gereken bir durum. özetle gençler benim düşüncem biseksüelliği ayrı incelemek gerektiği ve eşcinselliği bir bozukluk olarak görebileceğimiz yönünde. tabi kendilerini bozuk birer birey olarak görmüyorum. bu konuları düşündükçe, tartıştıkça kendilerine daha empatik yaklaşabileceğimizin de farkında olduğumdan başlığı açan arkadaşa da ayrıca teşekkür ederim.

suud ailesinin amerikanın bir dediğini iki etmemesi, arkasındaki amerikayla opec kriterlerini dahi iplememelerini falan düşünüyorum da suudi arabistanın parçalanmasına kapitalist devletler izin vermez gençler. sıkıntı yapmayın, rahat olun.

ya zaten bizim para pek bu muhabbetlere karışmaz bu arada. zaten forexçiler hariç kimse lirayla euro paritesine falan bakmaz. olay euro dolar ruble üçlüsünde döner yani liranın hangisine kayacağında olay o yüzden istikrar falan para babalarının derdi, tabi bu adamlar medyayı da yönettiği için size kendi derdinizmiş gibi anlatıyolar siz de yiyonuz. misal şimdi muşta kahveye otursan dayı sana siyasi iktidarın önemini anlatır. falan filan işte çok kafaya takmamak lazım.

ya işte temmuza fener şampiyon olursa aziz başkanın transfer politikası olayı etkiler. yabancı kuralıyla beraber şimdi gazla fener eldeki yabancıları satarsa arap futbol dünyası malum avucumuzun içinde, emenike, kuyt meireles falan tam al-ahly lik adamlar. fazla paralar öderlerse işte saros da israilin oyunlarından kendini soyutlarsa her sey yahudi lobisine bakar. onlar da obamaya desteklerini çekmez zaten, sıkıntı yok yani. sen neyi dert ettin ki?

kral abdullahın ölümünün suud ailesine etkisiyle değişir gençler. adamlar petrol politikalarıyla oynar da fazla petrol pompalamazlarsa piyasaya, petrol fiyatı artar. rusyanın eli güçlenir. dengeler dolayısıyla ekonomik konjonktür değişebilir. zor tabi. neyse bu sene daha düşer ama bahar, yaz başı gibi euro dolara karşı kazanır diyor nostradamus. o yüzden kısa dönem düşünmüyorsanız şimdi euro almak mantıklı. ya da repoya yatırın siz bilirsiniz tabi. aslında vadeli de garanti de neyse.

adıyamanlılar kahtalıları sevmez mesela, sebepsiz sevilir ya hani hep filmlerde görürüz adam sebepsiz sever, biz de onunla üzülüp seviniriz. genelde önce üzülür sonra seviniriz, çünkü film endüstrisi böyle olsun ister önce üzülüp olaya dahil etmeliyiz kendimizi sonra da sevinip filmi beğnmeliyiz. herneyse anca filmlerde sebepsiz sever insan, reelde sebepsiz sevmez misal adıyamanıların kahtalıları sevmemesi.

yo abi yannış biliyonuz aslında gülsüm hanım, kristof kolombun ilk gözağrısıdır, hem de ne. diş ağrısı gibi acı baş ağrısı gibi derindendir. kızarıklık yapar, kaşıntı yapmaz. virus kaynaklı oldugundan kesin tedavisi yoktur. kolomb keşfettiği amerikayı hindistan şeklinde görmesine neden olan bu rahatsızlığına dönemin önemli simalarından osmanlılı torna ustası gülsüm hanımdan esinlenerek gülsüm hanım demiştir.

gülsüm hanım, türkiyenin ilk kadın torna ustasıdır. günümüzde konvansiyonel tezgah diye bilinen zamanın alamet-i farikasında ürettiği milimetrik ürünlerle orta doğu ve balkanlarda uçak sanayiinin gelişmesine öncülük etmiş, şan ve şöhret sahibi olmuştur. yine de memlekette, yavru vatan kıbrıs ve dış temsilciliklerde kendisini tanıyan yoktur, bunun nedeni olarak da bazı kaynaklarda, ülkede sanata verilen değer ile hükümet yardakçılığı arasındaki ters olmasa da çarpık ilişki gösterilir. kahrolsun bağzı kaynaklar.

yok be oolum, tavşan değil bakteri o. bak şimdi bu bakteri hastalık yapıyor yazar da hastalıktan bahsediyor devamında, falan filan. oku bi daha. ha yazar nickleriyle alakalı kısmını şeyapamadım ya hani başlığın altına alaka kuramadım sorry.

genellikle toplumun refah seviyesi yüksek kesiminde görülen öldürücü olmasa da hayat standardını belirli ölçüde etkileyen "kemalistus" hastalığına sebep olan bakteri türüdür. kemalistus zengin hastalığı olarak da bilinir.tam olarak nedeni bilinmemekle beraber sahil kesiminde sıklıkla görülür. kemaliuslar, recebiouslarla yakın akraba olup, en basit ve incelenmesi kolay yaşam formlarındandır. nedendir bilinmez tek dişleri vardır. kemalistus hastalığının en temel belirtisi hakaret kusmaktır. şerefsiz, cahil, akılsız ve terbiyesiz baslıca hakaretleridir. bu hastalığa sahip insanların algılarına inmiş perde gerçekleri görmelerine engel olur, genellikle düşünmezinanır bir algı mekanizmasına sahiptirler. insani değerlerden bahsedip bayraklarını ellerinden düşürmezler. garip bir şekilde kendilerini üstün tabaka olarak görüyorlar bu yazıyı mesela " cahil cühela karalamış" diyerek okuyarak, tam olarak hangi bilgi ile yazardan ayrıldığını kestiremiyordur. yazarın da kurtuluş savaşı ve sonrası olaylara ennn azzzz kendisi kadar vakıf olduğunu fark edemezler. hastalar, yine kendilerine biçtikleri üst kimlikle "aa biz onlarla eşitiz ama" şeklindeki samimiyetsiz * söylemlerle şov yaparlar. sadece tuvalet kağıdı kullanırlar, nasılsa hepsi atatürkün sevdiği şarkıları ezbere bilir, paralarını da repoya yatırırlar.. burdan tüm hastalıklı kardeşlerimize varsa tanrıdan acil şifalar diliyorum. saygılar dostlar.

ya atatürk zaten tarihle falan ilgiliymiş işte okumuş baya, sonra tarih kurumunu falan kuruyo, her neyse baya kasmış eleman çıkmışlara, ama tabi attendance'ı yokmuş kardeşimin, ordudan falan ayrılınca imza da attıramamış yerine, haliyle cc almış. abartılacak bi konu değil. iyi bile almış, quizleri iyiyse demek ki.

(bkz: zurnanın sesi)